Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk

Gönderen Konu: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk  (Okunma sayısı 6013 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Z.Abidin

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1351
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 240 kez
  • Rep Puanı: 22
  • Cinsiyet: Bay
    • Davet Radyo
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #30 : 27 Ocak 2018, 19:09:22 »
ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
        Dinlerken Dinlenin...
 

erkandyk23

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1318
  • Etkinlik:
    0.8%
  • Tesekkur Edildi: 329 kez
  • Rep Puanı: 3
  • Cinsiyet: Bay
  • ÇORUM
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #31 : 29 Ocak 2018, 20:00:13 »
PAYLAŞIMLARINIZ İÇİN TEŞEKKÜR EDERİZ.
EMEĞİNİZE VE ELLERİNİZE SAĞLIK SAĞOLUN...
DARISI DİĞER ALBÜMLERE...
 

mehmet55

  • Aktif Üye
  • ***
  • İleti: 100
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 10 kez
  • Rep Puanı: 1
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #32 : 21 Eylül 2018, 20:49:36 »
Teşekkürler
 

emrekrs

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1223
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 145 kez
  • Rep Puanı: 1
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #33 : 19 Aralık 2018, 16:16:58 »
Allah razı olsun emeqinize saqlık teşekkürler
كُنْ فَيَكُونُ
 

hyrncn

  • Yeni Üye
  • *
  • İleti: 5
  • Etkinlik:
    0%
  • Rep Puanı: 0
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #34 : 24 Şubat 2019, 01:29:08 »


Fon müziklerini ekleyebilir misiniz? veyahut site de var mı?
« Son Düzenleme: 24 Şubat 2019, 06:19:26 Gönderen: Mehmedim »
 

Mehmedim

  • Administrator
  • *
  • İleti: 11761
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 310591 kez
  • Rep Puanı: 583
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #35 : 24 Şubat 2019, 06:20:16 »
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap


Fon müziklerini ekleyebilir misiniz? veyahut site de var mı?

dursun ali fon müzikleri elimizde olanlar aşağıdaki linkte mevcut olanı ekliyoruz

Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 

erten86

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 6995
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 239 kez
  • Rep Puanı: 1
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #36 : 07 Mart 2019, 10:08:34 »
Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...
 

Hasan_54

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 4101
  • Etkinlik:
    6%
  • Tesekkur Edildi: 479 kez
  • Rep Puanı: 150
  • Cinsiyet: Bay
  • ☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽
    • MEKKE FM
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #37 : 22 Ağustos 2021, 22:49:11 »
Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Merkez :  Sakarya
 

hakansen967

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3622
  • Etkinlik:
    4.6%
  • Tesekkur Edildi: 862 kez
  • Rep Puanı: 574
  • Cinsiyet: Bay
    • ilahisözleri.net
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #38 : 08 Nisan 2022, 22:11:30 »
DURSUN ALİ ERZİNCANLI-MEDİNEİ MÜNEVVERE'YE GİDİN
Gidebilirseniz Medine-i Münevvere’ye gidin. Ve gidebilirseniz Medine’ye genç yaşta gidin. Gidişiniz Musab gibi olsun. Henüz ayaklarınıza takılmadan dünya, henüz ruhunuz günahı tanımadan gidin. İlk günlerdeki gibi olsun Efendimize gidişiniz. Hani Hz. Ali 10 yaşındaydı. Zübeyr Bin Avvam 12 yaşında, Habbab Bin Erat 16’sındaydı,  Hz. Cafer 20’sinde. Mesleme bin Selame 24’ündeydi. Umeys’in kızı Esma gibi genç yaşta gidin. Hz. Zeynep gibi saf ve temiz. Efendimizin etrafında yürüdükleri gibi sizde mescidin bahçesinde yürüyün. Melekler belki sizi onlara benzetir. Tıpkı Zeynep’in yaşında derler. Fatıma’nın yaşında. Ali’nin yaşında. Melekler sizi yaşınızla benzetsin, Allah’ta yaşayışınızla.
Sanki siz başka bir ümmettiniz ve Allah’a dua ettiniz. Yarabbi bana bir kereliğine Ümmet-i Muhammed’le umre yapmayı nasip et. Allah duanızı kabul etti. Şimdi siz Medine-i Münevvere’desiniz. Çevrenizde gördükleriniz Peygamber misafirleri. Ev sahibinin hatırına onları hoş görmelisiniz. Kılabilirseniz beş vakit namazı da Mescid-i Nebevi’de kılın. Mescidin bahçesine girerken, dünyanın malını da kelamını da ardınızda bırakın. Salat ve selamla yürüyün ve selametle huzura girin. Farz edin ki mihrapta Resulullah var. Ön safta sahabe ve dalga dalga Ümmet-i Muhammed var. Asr-ı saadette kılınan namaz gibi olsun namazınız. Ravza-i mutahhara’da namaz kılmak şereftir. Sanki cennette kılmış gibi olursunuz. Ama girebilirseniz Ravza’ya iki rekat kılın duanızı yapın hemen çıkın ki, diğer misafirler de o şerefi kazansın.
Efendimiz nereye gittiyse, o gitti diye sizde gideceksiniz. Uhud’a gideceksiniz, Mescid-i Kıbleteyn’e, Hendek’e, Kuba Mescidi’ne. Eğer giderseniz Uhud’un hüznünü, Kıbleteyn’in itaatini, Hendek’in açlığını, Kuba’nın sevincini hissetmeye çalışın. Hele Uhud. Uhud ölmek için çok güzel bir gündü. O gün Uhud’da olamayışınıza, o gün Uhud’da ölemeyişinize ağlayın. Medine-i Münevvere’den ayrılık vakti geldiyse yaşadığınız ve şahit olduğunuz olumsuzlukları unutun. Belki siz yanlış görmüş yanlış anlamışsınızdır. Sevdiklerinize Medine’yi ve Medine halkını övgünün en üstünüyle anlatın. Belki ev sahibi sizden hoşnut olur da sizi tekrar misafir etmek ister. Duamız, temennimiz bu olsun. Allah’a hamd, Resulune salahat ve selam olsun.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-MEDİNE MÜDAFASI
Bir ulü’l emr idin emrine girdik
Ezelden bey’atli hakanımızsın
Er idin sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın
Unuttuk İlhan’ı, Kara Oğuz’u
İşledik seni gözbebeğimize
Bağışla ey şefi kusurumuzu
Bin küsur senelik emeğimize
Suçumuz çoksa da sun’umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz gadir gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle
Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi sine de Ya Resulullah
Ancak sen okursun yüreğimizi
Suları tükendi gülabdanların
Dinmedi gözümüz yaşı merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet
Gelmemiş Türkçe’de Kıysu Hassan’ın
Yok bizde ne Bürde ne Muallaka
Yolunda baş veren Al-i Osman’ın
Lal ile yazdığı tarihten başka
Ne kanlar akıttık hep senin için
O ulu kitabın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman dövüşeceğiz
Yapamaz Ertuğrul evladı sensiz
Can verir cananı veremez Türkler
Ebedi hadim’ül haremeyniniz
Ölsek de Ravza’nı ruhumuz bekler

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-GÜL GECESİ
Gülü anmak için Allah’a sığınıyorum
Ve yüzümü dönüyorum O’nun gül elçisine
Zaten ne zaman dönsem yüzümü
Kelimelerle gül döküyorum
Gülü andıkça da gül kokuyorum
Ey gece
Kalbinden geçenleri sustur
Çünkü bu şiir yorumsuzdur
Bu şiirde gül vardır gül
Ben gül deyince sen gül ama güle bakma
Kıpkızıl bir gonca iken tanıdım onu
Sanki meltem esse uçacak gibiydi
Ani bir ses duysa sekerata düşecek gibi
Oysa kaç kasırgaya dur dediğini
Hadi ey kader oku
Vuracaksan vur dediğini
Yanımdan esip geçen rüzgardan öğrendim
Gül dünyanın en güzel hecesiymiş
İşte bu yüzden Fecr’e kadar her gece gül gecesiymiş
Ben gül deyince sen gül ama güle bakma
Kızıl bir gonca iken tanıdım onu
Utanır ve çeker başını
Çeker yaprakları arasına sonra fidan halini alır
Sanki hiç açmamış gibi
Ve tedirgindir
Sahile ilk kez vuracak küçücük bir dalga gibi
Cennete düşen ilk yağmur damlası gibi
Bir ceylan gibi
Ürken serçe kanadından
Oysa tüm ceylanlar onun gözlerine iner susayınca
Gelincik çiçeği karanlıkta fazla kalınca
Onsuzluğa tutunur
Dalga dalga görürsün onu sen
Üzerine ve sonsuzluğa gül kokusu eser
Ben gül deyince sen gül ama gözlerime bakma
Gülün gözlerine döndü gözlerim
Sen onun kokusuna dayanamazsın
Ben de ayarlayamam bakışlarımı
Ebediyen gülü bir daha anamazsın
Ey gül
Siyah ve derin yani gözlerin
Soru ve alev hani gözlerin
Hem kirpiklerine üzülüyorum hem kendime
Birbirlerinden ayrılınca kirpiklerin
Gözlerinle doluyorum
Onlar kavuşunca ben gözlerinden oluyorum
Gözlerin kıymettir
Gözlerin kıyamet
Gözlerin şekillenmiş İbrahim’in narında
Gözlerin ah
Gözlerin İsrafil avuçlarında
İlk sur kapanmasıdır kirpiklerin
İkinci sur açılması
Öldüren ve dirilten Allah’ın adıyla
Bir sürme çekilmiş gözlerine
Mikail’in sofrası gibidir gözlerin
Varlık ruhunu doyurur ve kalkar
Sonra sevgili çıkagelir
Sevgiliye ayrı ikram göz bebeklerin
Ve Cebrail’in sesi olur dalga dalga nefesin
Sen alırsın canı gider alemin
Gözlerin kadim sevdaları dokumuş
Gözlerin Peygamber kıssaları okumuş
Meryem’in iffetinde kalmış gözlerin
Ey gül
Ayrılıktan yorgunum
Bu yüzden gölgene uzanmak istiyorum
Uyumadan uzanmak istiyorum
Islanmak istiyorum şebnemlerinle
Nuh’un tufanına rastlamış gibi ve
Düşmek istiyorum gölgenin kuyusuna
Senin için ölmek istiyorum
Hücrelerime varıncaya kadar dağılmak istiyorum
Her hücrede sen
Ne kadar çok senim olur o zaman
Belki de tüm senler benim olur o zaman
Ey Rabbim
Ölüm meleği bana gelirken gülle gelsin
Beni güldürsün ve gülün gözleriyle baksın bana
Sonra öldürsün

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-EVTAS VADİSİ HUNEYN
Evtas Vadisi’nde yaşlı bir adam
Gözleri görmekten elini çekmiş
Hayatı duymaktan ibaret şimdi
Eğilir elini toprağa vurur
Ne güzel at sürülür bu topraklarda der
Ve toprağa gözyaşı damlar
Sonra kimsenin görmediğini görür duymadığını duyar
Beyaz benekli atlarla konuşan beyaz yüzlü adam der
Duyuyor musun Hevazinli Reisi
Vakit savaşı Muhammed’e öğretme vaktidir dedi
Havada yaklaşan kıyametin kızıllığı var
Adı saklı kalsın ama duyuyor musun
Ya Resulullah dedi sahabi
Sayımız çoğaldı gücümüz arttı
Karşımızda hiç kimse duramaz artık
Bu söz Allah’ın sevdiği bir söz değildi
O yüzden Resul’ün başı eğildi
Peygamber yalnızca Allah’tan korkar
Ve yalnız Allah’ın yardımıdır zafer getiren
Namaza durduğunda tüm varlık ardına geçsin bunu ister Peygamber
Ama düşmanın karşısında hem de tek başına
Sadece Allah’a dayanarak ve sadece güvenerek Allah’a
Dimdik durmayı sever
Allah’ın yardımı varken inayeti ihsanı varken
Kendi bileğine güvenen nice kavimler helak olmuşken
Bir mümin çokluğuna nasıl güvenirdi
Şimdi güç kimde kuvvet ve kudret kimde
Cevap Huneyn gününde
Evtas Vadisi’nde yaşlı bir adam
Kapkara dünyasına bir tarih düştü
Şevval’in 5’iydi
Günün adı Kan
Mekke tarafından git gide yaklaşan
On dört bin kalbin atışını duydu
Yüzünde çizgi çizgi bir korku
Kısık bir sesle bir cümle kurdu
Demek korku denilen şey buydu
Savaşlar kılıçla başlamaz ya hep
Bazen bir sözle bazen bir okla
Ya göğsünden vurur vuracağını
Ya da sırtından
Ama bu kez üstünden indi
Ölüm indiren yağmur gibiydi
Yerin boşluğunda hücum ettiler
Kılıçların kınını kırıp bir tek adamın saldırışı gibi saldırdılar
Dağılan bir orduyu toplamak çok büyük bir mesele
Resulullah doru renkli katırının üstündedir
Gemine Abbas tutmuş üzengisini Ebu Süfyan
Doğruldu nebi ve ordusuna seslendi
Ey Hudeybiye gününde beyat eden ashap
Peygamberinize hücum edilmesin sakın
Ey Allah’ın Ensar’ı
Ey Resul’ünün Ensar’ı
Ey Hazrec Oğulları
Ey Surey-i Bakara ashabı
Beyaz katırından indi yere eğildi
Bir avuç toprak aldı ve düşmana savurdu
Peygamberin sesi yankılanıyordu vadide
Yüzler çirkin oldu
Resulullah’ın sesini duyan ashap ona doğru koşmaya başladı
Hazrec’lerin dönüşünü görünce tebessüm ederek buyurdu
İşte şimdi fırın kızıştı
Evtas Vadisi’nde yaşlı bir adam
Dağılan halkının çığlıklarını duydu
Yüzü ölümün arafesiydi halkı adına üzgündü
Bugün yenilmeye mahkumduk dedi
Çünkü bir herhangi bir orduyla değil
Peygamber ordusuyla savaştık
Cebrail ile savaştık ve Allah’ın ordusu
Bizim ordumuza galip geldi
Bu yaşlı adam Hevazin’lerin eski reisiydi
Bu gün öyle bir gün ki ne bugün doğmayı ne de ölmeyi isterdim
Duyuyor musun ilahi hiktarı
Gücün ve üstünlüğün kimde olduğunu ilan eden
Kuran’a azim şanı duyuyor musun
Yemin olsun ki Allah
Size birçok yerde ve çokluğunuzun sizi böbürlendiği
Fakat faydası da olmadığı
Yeryüzünün geniş olmasına rağmen
Size dar gelip de
Bozularak arkanıza döndüğünüz Huneyn Gününde yardım etmişti
Bozgundan sonra Allah
Peygamberine ve müminlere güvenlik verdi
Ve görmediğiniz askerleri indirdi
İnkâr edenleri azaba uğrattı
İnkârcıların cezası budur
Allah bundan sonra tövbeleri kabul eder
Allah bağışlar
Allah merhamet eder

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-SON ASLAN
Şam camindeyiz ama şimdi değil.
Simsiyah atların yelelerinden, vefasızlığın tuttuğu günden yıllar sonra.
Şam camindeyiz ama şimdi değil.
Toprağın Ehl-i Beyt kanıyla sulandığı günden yıllar sonra.
Şam camindeyiz ama şimdi değil.
Zeynep’in sözlerinde latife, gözlerinde yaş kuruduktan sonra.
Şam camindeyiz ve O da camide.
O ki, adı anılmaya bile değmez aslında.
İsim var ki, insana Allah’ı anlatır.
İsim var ki, duyulunca zulmü hatırlatır.
Şam camindeyiz ve Yezit de camide.
Zalim ’in imamı Ehli Beyt’e hakaretler ediyor.
Resulullah’ın Ehline dil uzatıyor, hem de Resulullah’ın minberinde.
Ve biri var ayağa kalkıyor. Evet biri var ayakta.
Sanmam ki o ayağa kalkınca Seyit ile Hamza Uhud’da yatıyor olsun.
Sanmam ki yeryüzünün uluları ayağa kalkmamış olsun.
Biri var ayakta, o gün yeryüzünde ondan daha hayırlısı yok hayatta.
Güneşin batışına sırtını vermiş bir Arslan gibi,
Zirvede tek başına bir Arslan gibi kükrüyor.
Yezit susturamıyor onu. Yezit’ in yapacağı bir şey yok.
Çünkü halk dinlemek istiyor bu Arslan’ı.
Çünkü halk onu dinlemeden gitmez.
Zaten delikanlının olduğu yerde eli kanlının da sözü beş para etmez.
Şam camiindeyiz ve caminin minberi.
Minber’in önünde Arslan, ağır adımlarla çıkıyor basamakları
Sanki dünyanın yükü omuzlarında
Yüzünü cemaate dönüyor ve başını kaldırıyor.
Yüzü parlak, yüzü kan kokan kerbübela gecesinde doğan dolunay gibi parlak.
Karanlığın örtmeye çalıştığı ihanetin şahididir yüzü.
Bakışları merhamet yüklüdür ama şimdi değil.
Nazarları Kevser suyudur ama şimdi değil.
Şimdi cehennem kapılarından bir kapıdır gözleri.
Her ateş yakacağı yerden emin.
Şimdi bakışları alev alev kalbine saplanıyor zalimin.
Kimdir bu yaralı aslan?
Hani isim var ki insana Allah’ı anlatır dedik ya,
İşte o isim; “İmam Zeynel Abidin.”
Hz. Hüseyin’in oğlu. Kerbele’da hayatta kalan tek Seyit.
Kıyamete kadar gelecek seyyitlerin babası.
Ve konuşmaya başlıyor;
Ehl-i Beyt’in en büyük düşmanına ve tüm insanlığa,
Seyit kimdir, Ehl-i Beyt nedir anlatıyor.
Ey insanlar! Bize altı şey ihsan edilmiş,
Ve yedi şey sebebiyle de biz üstün kılınmışız.
Bize ilim, hilim, cömertlik, fesahat, cesaret
Ve müminlerin kalbinde bize karşı bir sevgi verilmiştir.
Üstünlük sebebimizse şunlardır;
Allah’ın seçkin peygamberi Muhammed Mustafa (Sav) bizdendir.
Doğru sözlü Ali Keremallahü Veche ve Caferi Tayyar bizdendir.
Allah ve Resulunun Aslanı Hamza bizdendir.
Cennet gençlerinin Efendisi ve
Bu ümmetin Peygamberinin iki torunu Hasan ve Hüseyin bizdendir.
Ve yine Deccali öldürecek olan Mehti’de bizdendir.
Ey insanlar! Beni tanıyan tanıyor.
Tanımayanlara da haset ve nesebimi beyan edeceğim.
Ey insanlar! Ben Mekke ve Minanın oğluyum.
Ben zemzem ve safa’nın oğluyum.
Ben arafatta en güzel dua edenin oğluyum.
Ben Müzdelife’de konaklayanların en şereflisinin oğluyum.
Ben Kabe’yi tavaf edenlerin en keremlisinin oğluyum.
Ben Safa ve Merve’de en güzel yürüyenin oğluyum.
Ben bir gece Cebraille miraca yükselenin oğluyum.
Ben Bedir ve Huneyn’de Resulullah’ın yanında savaşan,
Ve bir an olsun Allah’ı inkar etmeyen kimsenin oğluyum.
Ben müminlerin salihinin, Nebilerin varisinin
Müslümanlarının rehberinin, Mücahitlerin nurunun
Hendek savaşında İslam’ı yok etme amacıyla bir araya gelen
Müşrikleri dağıtan kimsenin oğluyum.
Ben bütün Müslümanların en cesur ve yiğidinin oğluyum.
O ki, Hasan ve Hüseyin’in babası Ebi Talibin oğlu Ali’dir.
Ben Fatıma-tüz-Zehra ve Seyyide tün Nisa’nın oğluyum.
Kadınların Efendisinin oğluyum.
Ben Hatice Tül Kübra’nın oğluyum.
Ben kanına boyanan kimsenin oğluyum.
Ben Kerbela kurbanının oğluyum.
Ben bir kurban gibi boğazlananın oğluyum.
Oysa onun masun boynunda ve kanında kimsenin hakkı yoktu.
Ben kendisi için cinlerin karanlıklarda ağladığı
Ve kuşların gökte ağıt yaktığı Hüseyin’in oğluyum.
Şimdi Ey Yezid! Aziz ve Kerim olan Allah Resulü
Benim mi yoksa senin mi ceddindir.
Eğer benim ceddimdir dersen, insanlar senin yalan söylediğini bilecekler.
Benim ceddim olduğunu söylersen,
O halde niye babamı haksız yere öldürdün,
Niye zulüm ve düşmanlık üzere öldürdün,
Niye malını yağmaladın, niye kadınlarını esir ettin?
Şunu unutma ki mahşerde ceddim sana düşman olacaktır.
Ve aslan sustu, Şam ağlamaya başladı.
Şam’ın ağlaması duracak ama şimdi değil.
Suriye’nin gözyaşları dinecek ama şimdi değil.
Son Aslan minbere çıktığı zaman…

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-SENİ SEVMEK
Önce Allah’a sığınırız, kovulmuş şeytanın şerrinden.
Çünkü seni övmeyen dilde ancak onun şerri vardır.
Ve perdelidir, onun gözü de kulağı da.
Sonra seni övme makamına çıkarız, anahtarı besmele olan.
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla açılır sema.
Seni övdükçe yükselir, övdükçe yüceliriz.
Ey şanı yüce Nebi! Senin ismin nasıl methedilmez, nasıl övülmez.
Hâlbuki arz ve sema etsin diye methüsena, ismin Muhammed konmuş.
Varlıktan hiç bir isim değildir adına denk.
Çünkü Muhammed, övülen kişi demek.
Yani övülmen için Allah adını Muhammed koymuş.
Ya Resulallah, biz de bu seyrinin dediği gibi diyoruz.
Haşa, ona ilah demediğiniz müddetçe onu öve bildiğiniz kadar övün.
Ve öveceğiz. Övgümüz şanına yakışır olamasa da, Allah bizden hoşnut olana dek, son nefesimize kadar seni öveceğiz.
Çünkü sen, kim ne derse desin varlıklar arasında en yüce sevdiğimizsin.
Ya Resulallah, ashabına o saadetli arkadaşlarına baktık. Seni nasıl sevmişler diye.
Hz. Ebubekir’i gördük, bayılmıştı.
Kabe’deİslam’ı haykırınca müşrikler onu öldüresiye dövmüşlerdi.
Gözlerini açar açmaz seni sormuştu. Resulullah nasıl? İyi mi diye aklı sende kalmıştı.
Yine Hz. Ebubekir’i gördük. Sen vefat etmiştin.
Mübarek yüzüne bakmış, gözünden akan yaşlar eşliğinde sana şöyle diyordu : ‘Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah’.
Sen yaşarken de güzeldin, ölünce de güzelsin. Hz. Ömer’e nasıl sevmesi gerektiğini sen öğretmiştin.
Hani bir gün sormuştun: ”Beni ne kadar seviyorsun ey Ömer” Seni canımdan başka her şeyden daha çok seviyorum ya Resulallah’ demişti.
Sende: ”Beni canından da çok sevmedikçe tam iman etmiş olamazsın ya Ömer” buyurmuştun. Seni canımdan da çok seviyorum deyince de, şimdi oldu ya Ömer diye memnun olmuştun.
Hz. Osman’ı gördük, ağlıyordu. Eşi olan iki kerimenizi de art arda kaybetmişti.
Siz ona şöyle diyordunuz: ”Kırk tane kızım olsa ve sırayla ölselerdi hepsini sana verirdim ya Osman”
Ve Ali, Hz. Ali. Haydar-i kerrar.
Cesareti kadar heyecanlı gördük senin karşında ya Resulallah.
3 Kere Fatıma annemizi senden istemeye gelmiş, üçünde de neden geldiğini sana söyleyememişti.
Sen Ali, Fatıma’yı istemeyi mi geldin diye sorunca, evet anlamında başını sallamıştı.
Yine Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla ayrılıyoruz huzurdan.
Ya Resulallah, övgümüz şanına yakışır olamasa da, Allah bizden hoşnut olana dek son nefesimize kadar seni öveceğiz. Çünkü sen, kim ne derse desin varlıklar arasında en yüce sevdiğimizsin.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-SAĞ GÖZÜMÜN ALTINDAN ÖP
‘Annesi üç gün önce sağ gözünün altında bir siyahlık var demişti’
Hatırladığım ilk şey annemin beni öpmesiydi.
Ben alnımdan öpecek sandım ama o sağ gözümün altından öptü.
Annem beni öpünce mi uykuya dalmışım bilemiyorum.
Uyandığımda yüzümde beyaz bir örtü vardı.
Örtünün üzerine aralıklarla düşen mavi ve kırmızı ışık.
Bir bahçede çimlere uzanmış gibiydim.
Su sesi ama aktığı yerde melodi oluşturuyor.
Kuş sesleri ama çok güzel ötüyorlar.
Yüzümü okşayan ılık bir esinti.
Hareket edemediğime göre annem beni yine kundağa sarmış.
Siren sesi duyuyorum, belkide babam bana oyuncak araba almış.
Yüzümdeki örtüyü kaldırmadım, uyuduğumu zannediyorlar.
Ama birazdan annem ya babam gelip yavaşça örtüyü kaldıracak
Ve uyumadığımı görünce önce şaşırıp, sonra gülümseyecekler
Ben de onlara gülümseycem
Evet babamın sesini duyuyorum
Bu benim oğlum diyor
Ne olur bir kere yüzünü açıp bakayım
Eğer benim oğlum değilse söz diğerlerine bakmayacam
Ve ellerini yüzüme doğru uzatıyor
Yavaşça örtüyü kaldırıyor
Babamı görür görmez gülümsüyorum
Ama babam ağlamaya başlıyor
Bana niye ağlıyorsun
Babam beni duymuyor
Etrafa bakıyorum, burası bahçe değil
Her yer yaralılarla dolu
Ambulans ve polis sirenleri
Mavi ve kırmızı ışık
Doktorlar ve hemşireler
Burası hastane
Babam ayaklarımdan tuttu öpüyor, çekmeye çalışıyor.
Baba lütfen yapma, lütfen ağlama
Hatırladım Saraçhanedeydik
Ne oldu o gece
Baba bana ne oldu
Baba ben öldüm mü?
Baba ben ölmedim
Evet, ben ölmemiştim
Ama bunu babama anlatamıyordum
Tıpkı annemin bize bir türlü anlatamadığı gibi
15 Temmuzdan üç gün önceydi
Sağ gözünün altında bir siyahlık var dedi annem.
Babam yüzüme baktı.
Çocuğun gözünün altında bir şey yok dedi
Hatta anneme takıldı.
Hem uzak hem yakın gözlüğün var ama anlaşılan muayene zamanın gelmiş.
Aslında annemin sofradaki bu tuhaf halini,
Geçtiğimiz günlerde babamda da görmüştüm
Tam yemeğe başlayacakken oğlum dedi
Ben ölürsem cenazemiz kalabalık olur
Baba sofrada açtığın konuya bak dedim
Olsun dedi hazırlıklı olmak lazım.
Ben de dedim ki eğer ben ölürsem boşuna ölmem baba
Cenazeme gelenlerle sokakları inletir öyle giderim
Sen kalabalığı o zaman görürsün
Televizyonda ay yıldızlı bayrağa sarılı tabut görünce
İşte adam gibi ölmek budur diyordum
Sağ gözünün altında bir siyahlık var dedi annem
15 Temmuzdan iki gün önceydi
Evet, yine aynı şeyi söyledi annem
Hatta bu kez siyahlık yerini yeşile bırakmış dedi
Güldük, ne ben inandım anneme, ne de babam
15 Temmuzdan bir gün önceydi
Belki annem sağ gözümün altındaki yeşile dönmüş siyahlığı
Görmeye devam etti ama bize söylemedi
Ve o gece, Eyüp Sultan’a yakın bir yerde aldım
Ölüm kusan tankların, uçakların haberini.
Eyüp Sultan’a koştum
Ben de Eyüp Sultan’ın türbesini koruyacağım dedim
Ama gittiğimde ne asker, ne polis hiç kimse yoktu
Babamı aradım. Saraçhane’de olduklarını söyledi
Telefonu kapatıp koşmaya başladım. Nefes nefeseydim
Nefes nefese kıpkırmızı bir sele karıştım
Nereye baksam ay yıldız.
Nereye baksam kan kırmızı bir gece
Bir ay gördüm hilaldi
Ama ben öyle bir hilal görmemiştim
Bir ay gördüm yıldızı annemdi
Ama pırıl pırıldı annem
Hilalle birlikte bana yaklaştı
Önce ay konuştu
Korkma, mahzun olma sevin dedi.
Sonra annem başımı tuttu gülümsedi
Ben alnımdan öpecek sandım ama
O sağ gözümün altından öptü
Annem öpünce sanki
Dünyanın en lezzetli meyvesini yedim
Ama öyle bir lezzet ki azalmıyor
Ve sadece damağımda hissetmiyorum
Bedenimin her yerinde
Sanki damarımda kan yerine lezzet akıyor
Ve ben o tadı sürekli alıyorum
Annem beni sağ gözümün altından
Öpünce mi uykuya dalmışım bilemiyorum
Uyandığımda yüzüm de beyaz bir örtü vardı
Yemyeşil bir bahçede çimlere uzanmış çocuk gibiydim
Demek şehit olmak böyle bir şeymiş
Ölümü tatmadan ölümsüzlüğü yudumlamak
Baba, beni rüyasında bayrak nöbeti tutarken gören
Ve bana tatlı ikram eden kadının size anlattıkları doğruydu.
Anne, annecim. Tavafta sana el sallayan bendim
Hani gece otelde uyurken seni kollarıma alıp gemiye bindiren
Sana gökyüzünü dolaştıran evet bendim
Sen anlamıştın zaten. Son olarak,
Lütfen üzülmeyin ve bilakis sevinin
Peygambere komşu olan bir evladınız var
Bunu unutmayın ve bekleyin
Mahşerde karşılaşacağız inşallah
Anne, sağ gözümün altındaki siyahlık şimdi yemyeşil
Yine başımı o pamuk ellerinin arasına alacaksın mahşerde
Ama lütfen alnımdan değil, sağ gözümün altından öp
Kurşunun girdiği yerden.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-ÜVEYS'İN AŞKI
Adım Üveys
Yemen’de, karen köyünde doğmuşum.
Babamı hatırlamıyorum, beni annem büyütmüş.
Annemin ayakları cennetin üstündeydi, elleri sıcak gül kokardı.
Gözleri geceye açılan pencereydi, yıldızı yoktu gecesinin.
O, beni istediği zaman tutup yakalardı ama ben onun göz bebekleri bir türlü yakalayamazdım.
Ona baktığımı hissederdi ve bunu nasıl yaptığını hiç bir zaman anlayamadım.
Göremeden sevmeyi ondan öğrenmiştim.
Gözleri mi yumup konuşmak, çocukluğumdan kalma bir alışkanlıktır.
Bazen unutur, anne şu kuzuya bak derdim.
Bir sessizlik çökerdi çöle.
Güneş zamansız batardı, ağlar anneme sarılırdım.
Annem tebessüm eder, güneş tekrar doğardı.
Ve bir gün bir isim duydum.
Kalbimin yanıp kavrulduğunu hissettim.
Bir isim beni kalbimden yakalamıştı.
Şahit olsun gözlerinin siyahı
Şahit olsun âşıkların ahı
Ey Sevgili sensin bana gonca gül
Sensizliğe alışmadı bu gönül
Anne, hani o pamuk ellerimle yüzüme dokunup yüzümü yüzüne benzetirdin
Derdin ki: Kaşların benim kaşların gibi.
Hani derdin ya keşke gözlerini görebilseydim
Ben de gözlerin gözlerime benziyor derdim
Şimdi anlıyorum neler hissettiğini
Duydum ki, Sevgilinin yüzü aydan parlakmış, hilalmiş kaşları
O’nu gören yanından ayrılmak istemezmiş
Gülünce dişleri ince gibi parlarmış
Elin de kına çiçeği olurmuş bazen
Bazen bir yetimin eli olurmuş elinde.
Çoğu zaman hüzünlüymüş, ağlarmış geceler boyu.
Sessiz sessiz ağlarmış.
Sessiz diyorlar ama anne ben her gece çölü kaplayan ağlayışını duyuyordum.
Uykundan ağlayarak uyanmamım sebebi buydu
Avuçlarını yüzümde tutup öyle uyuyordum.
Anne hani sevgiliyi görmek için köyüne gitmiştim ya
O gün ellerini nasıl kokladıysam çöl boyu gül kokusu gitmedi burnumdan.
Sanki sende yanımda yürüyordun.
Anne o saadetli evine yaklaşırken kalbim duracak gibiydi
Eşiğini öptüm, ellerini öper gibi.
Çok az kalmıştı görmeye, kapı açılacak sevgiliyi görecektim
Kapı açıldı ama göremedim.
Yoktu bekliye bilirdim dönüşünü ama sen yalnızdın
Sevgilinin çok seveni vardı, ölümü bile göze alan
Ama senin benden başka kimsen yoktu
Ben de gül için gülü görmemeye göze aldım
Sana döndüm ama gördüm ki, her yol aslında ona çıkıyormuş
Meğer Allah, senin avuçlarında bana sevgilinin kokusunu sunmuş yıllarca
Anne sana bir müjdem var
Sevgili gül kokulu hırkasını göndermiş bana
Şimdi tek dileğim, bu hırka hem bana güç versin onsuzluk sabrında hem sana ışık olsun karanlık kabrinde..
Şahit olsun gözlerinin siyahı
Şahit olsun âşıklarının ahı
Ey Sevgili sensin bana gonca gül
Sensizliğe alışmadı bu gönül

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-MAĞARAYA SIKIŞAN ÜÇ KİŞİ
Peygamber Huzuru
Huzur iklimi,
O bakmadığı sürece gözler onda
O bakınca bakışlar yerde
Sesi tüm seslerin andelibiydi
Sesi karanlıkta kalan gönüllere seher vakti gibiydi
O yağmur deyince sanki şimşek çakar, yıldırımlar düşerdi
O yağmur deyince sanki kelimeler sırılsıklam
Sizden önceydi dedi
Ama ne kadar önceydi söylemedi
Üç kişiydiler
Yolda yürürken yağmura yakalandılar
Dağın eteğinde mağarayı görünce biri ve sonra diğerleri koşarak mağaraya sığındılar
Ardından büyük bir kaya düşüp dağdan mağaranın önünü kapattı
Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine dedi ki
Hayatımızda işlediğimiz en hayırlı ameli söyleyerek Allah’tan yardım isteyelim
Düşündüler, korku ve heyecanla ne kadar düşündülerse düşündüler
Ve birinin sesi duyuldu karanlıkta:
“Ey Allah’ım
Ben her gün koyunlarımla meraya çıkar onları otlatır sonra gelip koyunlarımı sağardım
Sütü önce ihtiyar anne ve babama içirirdim
Ardından çocuklarım ve eşim içerdi
Bir gün geç kalmış sürüyü getirememiştim
Eve geldiğimde annem ve babam uyumuşlardı
Her zamanki gibi sütü sağdım baş uçlarında dikildim
Onları uykularından uyandırmak istemedim
İşte o gece gün doğuncaya kadar benim halim beklemeyle onların hali de uyumakla geçti
Ey Allah’ım şüphesiz sen bilmektesin ki
Bunu senin rızan için yaptım şu kayayı aç da gökyüzünü görelim” dedi
Ve kaya hareket etti
İçeri sızan gün ışığıyla mağara aydınlandı
Birbirlerini görebiliyorlardı
Heyecanlarını ve sevinç gözyaşlarını görebiliyorlardı
Allah’ın görme ve duymasına olan inançları ziyadeleşmişti
Bu imanla diğeri duaya başladı
Fakat dua ederken başını eğdi
Çünkü duası baş eğilecek türdendi:
“Ey Rabbim, ben amcamın kızını sevmiştim
Hem de erkeklerin kadınlarını sevmekte oldukları sevginin en şiddetlisiydi
Durumları iyi değildi, paraya ihtiyaçları vardı
Bir gün benden yüz dinar istedi
Benimle birlikte olursa verebileceğimi söyledim
Kabul etmek zorunda kaldı
Bende parayı kazanmak için çalıştım ve nihayet arayı topladım
Ve sonunda amcamın kızına bu yüz dinarla kavuştum
Parayı ona verip yanıma oturunca Allah’tan kork dedi
Bende ne ona dokundum, ne de parayı geri aldım
Şüphesiz bilmektesin ki, bunu senin rızan için yaptım
Ne olur bizi bu zor durumdan kurtar” dedi
Ve yine kaya hareket ederek mağaranın onunu açtı
Ama çıkabilecekleri kadar açılmamıştı
Sanki hesap günüydü ve Allah’ın huzurundaydılar
O kadar yakın hissediyorlardı
Bu yüzden üçüncüler ağlama ve konuşma arası bir sesle duaya başladı:
“Ey Mevlam şüphesiz sen bilmektesin ki ben bir işçi tutmuştum
İş sonunda ücretini verdim
Fakat almaktan çekindi ve bırakıp gitti
Ben de ona vereceğim ücretle ekin ektim
Kazandığım parayla bir sığır ve bir çoban satın aldım
Bir müddet sonra o işçi geldi ve bana ay Allah’ın kulu benim hakkımı bana ver dedi
Ben de şu sığırlara çobanına git
Çünkü onların hep senindir dedim
Adam bana benimle alay etme dedi
Ben de ona hayır seninle alay etmiyorum, bunlar gerçekten senindir dedim
Ey Mevla’m ben bunu senin rızan için yapmıştım
Bize yardımını lütfeyle” dedi
Ve kaya yine hareket etti
Mağaranın önü açılmıştı
Sonra Peygamber sustu
Ve Peygamber sustu, yağmur durdu
Şimdi sohbetin manaları damlıyordu sahabenin kalbine
Günü geldiğinde Allah’a sunacağımız, vesile edeceğimiz salih amellerimiz olsun
Aslında her amelimiz Salih olsun
bu istek mümin için bir emeldir
Sadıklarla birlikte olmak da salih bir emeldir.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-HÜZÜNLER EVİNİN NAZLI ÇİÇEĞİ
Fatıma-tüz Zehra: Hüzünler evinin nazlı çiçeği.
Altı ay ağladı. Altı ay yapraklarını döktü.
Babasının kabri başında ağladıkça soldu, soldukça ağladı.
İşte yine ağlıyor, yine soluyor.
Ayakta duramıyor, bir yaprağın düşüşü gibi çöküyor kabrin başına.
Bir avuç ağlıyor kabir toprağından. Okşuyor, kokluyor ve ağlıyor.
Babasına sesleniyor hıçkırıklar arasından.
Hem öyle bir sesleniş ki, biz duyuyoruz asırlar sonrasından.
Şöyle diyor:
Hz. Ahmet’in türbesindeki kokuyu bir kez hisseden artık yaşadığı sürece güzel kokular koklamasa ne çıkar.
Birisi kat kat toprağın ardındaki babama desin ki: Hıçkırıkları mı ve sesi mi duyurabilseydim eğer,ona derdim ki: Senden sonra üzerime öyle nusibetler döküldü ki, şayet bunlar gündüzlerin üzerine dökülseydi hepsi karanlık gecelere dönerdi.
Ne zaman gecenin bir vaktinde dalın üzerindeki kumrunun ağlayışını duysam bende onunla sabaha dek ağlarım.
Andolsun ki, bundan sonra hüzün benim tek sırdaşım olacak.
Ve yemin ederim ki boynuma takacağım tek gerdanlığım da, senin için süzülen gözyaşlarım olacak.
Sen, bütün insanlığı aydınlatan bir nurdun. Karanlık gecelerimizde ki dolunaydın.
Sana iniyordu, Aziz ve Celil olan Rabbimizin ayetleri.
Ve ruhun Kudüs, Cebrail’di ziyaretçimiz.
Sen gidince oda terk etti bizleri. Ve bütün hayırlar perdelendi artık bizlere.
Ah, keşke ölüm senden önce bize uğrasaydı.
Bizi bırakıp gidişinden sonra, sana kavuşmamıza engel olan nice perdeler girdi aramıza.
Onca genişliğine rağmen artık bana şehirler dar geliyor.
Hasan ve Hüseyin toza toprağa bulandılar. Buda bana zor geliyor.
Artık bize sadece ağlamak düşüyor.
Yaşadığımız sürece, hemde öyle bir ağlayış ki gözlerde bir damla kalmayacak dek
Sana olan hasretim dayanılmaz bir hal aldığında, ağlayarak seni ziyarete geliyorum.
Kabrinin başında ağlıyor ve inliyorum. Ama ne çare ki, hasretinden şikayet eden bana, sen cevap vermiyorsun.
Ey toprağın bağrındaki babacım
Sen öğrettin bana ağlamayı ve ancak seni anmakla unutuyorum bütün derdimi ve kederimi.
Her ne kadar sen toprağın ardında benden uzaktaysan da, bu mahzun kalbim seni asla unutmadı ve unutmayacak.
Fatıma-tül Zehra: Hüzünler evinin nazlı çiçeği.
Altı ay ağladı. Altı ay yapraklarını döktü.
Babasının kabri başında ağladıkça soldu, soldukça ağladı.
Altı ay sonra gözünde yaş, yüzünde sevinç, ebedi âleme göçtü.

DURSUN ALİ ERZİNCANLI-TEMİZ ANNELERİMİZ
Geçmişten geleceğe şefkatli ve nurlu bir iz. Temiz tertemiz annelerimiz.
Hatice bint-i Hüveylid:
Resulullah’ın hüzün çiçeği. Annelerin ilki ve sultanı. Resulullah’ın sığınağı. Hiç kimse Efendimizin gönlünde onun gibi olmadı. Bu yüzden de yeri hiç dolmadı.
Sevdebint-i Zem’a:
Habeşistan’a hicret muhacirlerdendi. Babasız kalan çocuklarıyla hane-i saadete girdi. Hatice annemizden sonra Efendimize ilk eş, o oldu.
Aişebint Ebu Bekir:
Sevilmenin zirvesinden Resulullah’ın yokluğuna düştü ve bu yokluğu kırk altı yıl yaşadı. Rivayet ettiği hadislerden dolayı dini yaşantımızın 3/1’ini ona borçluyuz.
Hafsa bint-i Ömer:
Ömerin kızı. Kıskançlıkta, Aişe annemizden sonra ikinci anne. Efendimizin eve döneceği vakitte gelen güzel kıyafetli bir kadını, deccal çıkacakmış diyerek korkutup kilere sokmuş. Üstü başı kirlenen kadını, kilerden Efendimiz çıkarmıştı.
Zeynep bintHuzeyme:
Efendimize eş olmadan önceki lakabı yoksulların anasıydı.
Ümmü Seleme:
Dört yetimiyle gelmiş Efendimize. Aişe annemizden daha çok Efendimizin yokluğunu yaşamış. En son vefat eden annemiz o olmuş.
Zeynep bintCahş:
Efendimizin halakızı. Asıl ismi Berre. Efendimiz ismini Zeynep diye değiştirdi. Künyesi hikmetlerin anası. Bir gün Efendimiz annelerimize şöyle buyurdu: ”Ben vefat ettiğimde bana ilk kavuşacak olanınız, kolu en uzun olanınızdır.” Efendimiz odadan çıkınca annelerimiz kollarının uzunluğunu duvarda ölçtüler fakat ne zamanki Efendimizden sonra Zeynep annemiz vefat etti, işte o zaman kolu uzun olmak sözünün hakikatinin, iyilikte acele etmek olduğu ortaya çıktı. Zeynep annemiz eline geçen para veya malı bekletmeden sadaka verirdi.
Cüveyriyebint Haris:
Beni Mustalik kabilesinin reisi El- Haris’in kızı. Savaşta baba ve eşini kaybederek esir düştü. Efendimiz serbest bırakılmasını istedi ve evlilik teklifi etti. Annemiz kabul edince, onun sayesinde Beni Mustalik kabilesi İslamla şereflendi. Sahabede, annemizin hatırına savaş ganimetlerini kabileye geri verdi. Annelerimiz arasında ibadete düşkünlüğü ile öne çıkmıştı.
Ümmü Habibe:
Ebu Süfyan’ın kızıdır. Eşiyle Habeşistan’a hicret etmiş. Eşi Hristiyanlığı seçmiş ve Habeşistan’da ölmüştü. Efendimiz Habeşistan’a elçi göndererek NecaşidenÜmmü Habibe annemizi istemişti. Habeşistan’dan müminlerin annesi olarak döndü. Bir gün babası Ebu Süfyan, Efendimizle görüşmek için Medine’ye geldi. Kızının evine girdi. Evin bir köşesinde duran mindere oturacaktı ki, annemiz minderi altından çekti ve bu minder Resulullah’ın minderidir, müşrik biri buna oturamaz dedi.
Safiyyebint-i Huyey:
Hayber Yahudi reisinin kızı. Babasını ve eşini savaşta kaybetmiş ama Hayber’den Medine’ye, Peygamber hanımı olarak gelmişti.
Meymûnebint-i Haris:
İsmi hüzün kokuyor. Kabri, Mekke yolu kenarında fakat kabrinin orda olmasını kendisi istedi. Efendimizle evlendiğinde 36 yaşındaydı. 3 yıl evli kaldı. Seksen iki yaşında vefat edeceği zaman beni serf’e defnedin dedi. Neden diye soranlara da: ”Ben Resulullahla orada evlendim” buyurdu.
Reyhanebint-i Zeyd:
Beni Kureyza Gazvesinde esir düşmüş, Yahudilikten çıkıp Müslüman olmuştu. Allah’ta onu müminlerin annesi olmakla şereflendirdi.
MâriyebintŞem’ûn el-Kıbtiyye:
Mısır zindanlarına esir düşen Hz. Yusuf’un Sultan olması gibi Mariye annemizde Mısır Saraylarından cariye olarak çıkmış ve müminlerin Sultan annelerinden biri olmuş, hem de Hatice annemizden sonra Efendimize evlat veren tek eş o olmuş. O, Hz. İbrahim’in annesiydi.
Geçmişten geleceğe şefkatli ve nurlu bir iz. Temiz tertemiz annelerimiz…
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 

andrewmemut

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 2614
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 248 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Dursun Ali Erzincanlı - Gül Gecesi 2017 Nette İlk
« Yanıtla #39 : 29 Eylül 2023, 01:45:33 »
ALLAH Razı Olsun Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık çok Teşekkür ederim