Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004

Gönderen Konu: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004  (Okunma sayısı 2348 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mehmedim

  • Administrator
  • *
  • İleti: 11761
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 310703 kez
  • Rep Puanı: 583
  • Cinsiyet: Bay
Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« : 29 Aralık 2010, 07:02:45 »

Mehmet Can - Çöl Yağmurları 2004 320 Kbps + Flac
7 / 00:00:51:23 / 117,65 MB



 Mehmet Can - Çöl Yağmurları 2004 320 Kbps (7 / 51:23)
-------------------------------------------------------
 Mehmet Can - 1 Erihna Ya Bilal (08:38)
 Mehmet Can - 2 Efendimiz (05:48)
 Mehmet Can - 3 Ensar (07:13)
 Mehmet Can - 4 Fatımatü'z- Zehra (04:21)
 Mehmet Can - 5 Ukkaşe'nin Talebi (11:02)
 Mehmet Can - 6 Hz Ebu Bekir (08:59)
 Mehmet Can - 7 Neylesin (05:18)
Bu icerigi gorebilmeniz icin yapmaniz gerekenler:
  • içeriği görmek için tesekkur butonuna tiklamaniz gerekir (Mesajin sag kosesinde)

 


Fedakar

  • Usta Üye
  • *****
  • İleti: 864
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 74 kez
  • Rep Puanı: 7
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurlari
« Yanıtla #1 : 20 Şubat 2011, 18:43:16 »
tesekkürler paylasim icin.
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: djelhamid

xxxextra

  • Kahraman Üye
  • *******
  • İleti: 1888
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 555 kez
  • Rep Puanı: 14
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurlari
« Yanıtla #2 : 18 Mart 2011, 10:43:01 »
teşekkürler
BİTMEYEN SEVDAMSIN YA HZ.MUHAMMED S.A.V.
 

ilahiezgi

  • Kahraman Üye
  • *******
  • İleti: 2957
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 1481 kez
  • Rep Puanı: 0
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #3 : 12 Ocak 2013, 23:00:03 »
Allah razı olsun.
 

diamon63

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 3761
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 194 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #4 : 01 Kasım 2014, 18:18:09 »
Allah razı olsun
 

kardelen01

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 9346
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 2302 kez
  • Rep Puanı: 54
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #5 : 09 Ocak 2018, 08:39:06 »
ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 

menomenli

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3039
  • Etkinlik:
    0.6%
  • Tesekkur Edildi: 541 kez
  • Rep Puanı: 150
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #6 : 24 Ocak 2019, 20:11:52 »
Allah razı olsun
 

erten86

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 6995
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 239 kez
  • Rep Puanı: 1
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #7 : 21 Mart 2019, 11:45:26 »
Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...
 

enes

  • Kahraman Üye
  • *******
  • İleti: 1710
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 172 kez
  • Rep Puanı: 4
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #8 : 05 Nisan 2019, 09:46:37 »
Allah razı olsun teşekkür ederim
 

Mehmedim

  • Administrator
  • *
  • İleti: 11761
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 310703 kez
  • Rep Puanı: 583
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #9 : 28 Ekim 2019, 11:57:58 »
Albüme Flac Eklenmiştir
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: kardelen01

serdar7

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1048
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 225 kez
  • Rep Puanı: 3
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #10 : 29 Ekim 2019, 12:31:28 »
Allah razı olsun
 

kardelen01

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 9346
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 2302 kez
  • Rep Puanı: 54
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #11 : 31 Ekim 2019, 21:09:37 »
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Albüme Flac Eklenmiştir

ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 

Hasan_54

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 4103
  • Etkinlik:
    6.4%
  • Tesekkur Edildi: 485 kez
  • Rep Puanı: 150
  • Cinsiyet: Bay
  • ☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽
    • MEKKE FM
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #12 : 27 Eylül 2021, 21:56:48 »
Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Merkez :  Sakarya
 

hakansen967

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3623
  • Etkinlik:
    4.6%
  • Tesekkur Edildi: 868 kez
  • Rep Puanı: 574
  • Cinsiyet: Bay
    • ilahisözleri.net
Ynt: Mehmet Can - Çöl Yagmurları 2004
« Yanıtla #13 : 15 Nisan 2023, 17:50:55 »
ERİHNA YA BİLAL
Darlandıkça Nebinin gönlü Erihna Ya Bilal derdi İslamın bülbülüne. Ferahlat bizi Ya Bilal. Habeşli Bilal. Yar Bilal. Onun sesiyle akardı Medine Mescid-i Nebeviye. Onun sesiyle davet olunurdu mü’minler huzur-u İlahiye. Hep Bilal okurdu ezanları. Efendisinin nurlu yüzüne bakarak. Rasulullah onun ilhamı o da Rasulullahın diliydi. Efendisini görmeden dönmezdi dili. Onun aşkıyla okurdu Ezan-ı Muhammediyi. Ancak günlerden bir gün bakmaya doyamadığı sevgili terkedip gitmişti bu dar-ı faniyi. Bilal susmuştu. Bilal artık okumuyordu ezanları. Oku ya Bilal diyorlarsa da Efendisinin dilinden dökülen içimizi ferahlat Ya Bilal nidasını duymadığından okuyamıyordu. Sadece susmakla kalmadı islamın bülbülü. Ona hasret kalan gönlü dayanamadı. Onu göremediği mübarek topraklarda. Hz. Ebubekir çok üzgündü çok. Gitmeye kalkmıştı Bilal o diyarlardan. Sen gidersen sen gidersen bize kim ezan okuyacak Ya Bilal diyordu Sıddık gözleri yaşlı. Ondan sonra kimse için ezan okuyamam okuyamam oldu son sözü Bilal’in. Gitmişti gitmişti Medine’den. Beş vakit Allah için şakıyan nefesi. Medine ağlıyordu ardından. Resul ağlıyordu Ravza-i Mutahhara’da. Gitmesine gitmişti Bilala ne var ki hasret yakasını bir türlü bırakmıyordu. Özlemle yandı ciğeri uzaklarda Bilal’in. Aşkına yandığı sevgili onu çağırmaktaydı rüyalarında. Yeni bir davetti sevgiliden gelen Medine’de. Dayanır mı yürek dayanır mı âşık gönüller. Davet vardı Medine’den. Davet vardır yâr şehirden. Yollar uzar yollar bitmez Medine’ye gelene dek. Vuslat arzusu ile yanar Bilal yolunda Habibulalhın. Medine kucak açmaktadır. Mescid-i Nebevi yuvaya dönen bülbülünü selamlamaktadır. Ravza-i Mutahhara’dan hoş geldin hoş geldin artık içimizi ferahlat ey Bilal. Erihna Ya Bilal nidaları yükselmektedir. Artık ezanları Bilal okumaktadır. Bilal başlamıştı o güzel sesiyle ezan okumaya. Geldim ya Rasullallah. Aşkına yandım. Vuslata geldim ya Nebiyyallah demektedir adeta. Medine halkı sağanak sağanak yağar Mescid-i Nebevi’ye Resulullah gelmiş gibi koşar. Ayıramazlar çünkü gülü bülbülünden hoş geldin Ya Bilal hoş geldin Ya Resul sadaları çınlamaktadır Medine’nin göklerinde. Medine gözyaşına boğulur. Medine ağlar Bilal okur. Bilal okur Medine ağlar. Ve Ravza-i Mutahhara’dan beş vakit erihna nidası yükselir ümmet adına. Erihna Ya Bilal. Erihna.
Ben senin gülşeninden bülbül-iz zarım Efendim
Senin gönül ikliminde senin gönül ikliminde ah gülizarım Efendim
Bülbül-i zarım Efendim ah gülizarım Efendim
Senin gönül gülşeninde senin gönül gülşeninde ah gülizarım Efendim
Şu muzdarip ruhumu kafesinden kurtarıp beni de gül bahçene al ah dildarım Efendim
Bülbül-i zarım Efendim ah gülizarım Efendim
Beni de gül bahçene al beni de gül bahçene al ah gülizarım Efendim

EFENDİMİZ
Koyu bir dinsizlik ve cahiliyenin hüküm sürdüğü insanların putlara tapmaktan daha üstün bir din tanımadıkları dönemde gelmiştin dünyaya. Hak ile batılı ayıran Furkan’ı getirmiştin. Baba oğuldan ana kızdan ayrılmıştı Allah’ın yolunda. Çok ezalar gördü incitmeye kıyamadığımız Efendimiz. Ümmeti için kardeşleri için bizim için Enes’e demişsin ki ya Nebi yemin ederim Allah yolunda kimsenin görmediği eziyetleri gördün. Ya Efendim helal et hakkını. Biz bunlara layık olamadık. Ne zor günlerdi değil mi Efendim. Sığınağın amcan Ebu Talib vefat ettiğinde seni sahipsiz zanneden bir ahmak sataşıp üzerine toprak atmıştı. Fatıma hem ağlıyor hem de yüzündeki torakları silmeye çalışıyordu. Sen öyle inanmış ve dayanmıştın ki Rabbine=Ağlama kızım Allah babanı koruyor diyerek teselli ediyordun. Sen düşmanını bile sabırla yaklaşır sesini hiç yükseltmezdin. Merhametlilerin en merhametlisi olan Allah sana şefkat numunesinden bir demet sunmuştu adeta. Yetimlere öksüzlere hiç kıyamazdın sen. Amcan Hamza Uhud’da şehitlerin efendisi olduğunda mesrurdun. İnna lillah ve inna ileyhi raciun teslimiyeti ile kalben mutmaindin. Fakat bu acı haberi yolunu kesip parıldayan gözlerle babasını soran Hamza’nın yetimi Fatıma’ya nasıl söyleyecektin. Onun gönlünü kırmadan onu hüzün deryalarına salmadan umutsuzluğa atmadan söylenecek en güzel sözü yine sen söyleyecektin Ya Rasulallah. İplik iplik yaşlarla ürkek bakışlarla hıçkırıklara boğulan ve babam nerede ey Allah’ın Rasulü diyerek babasını soran Fatıma’ya o mükemmel cevabı yine sen verecektin. Artık senin baban ben olayım mı Ya Fatıma. Oy Fatıma küçük Fatıma. Bu hitaba mazhar olmak için bu ümmet kaç tane babalar feda ederdi bilir misin ey yetim Fatıma. Ah Efendim ayrılığın yaktı ümmetin sinelerini. Bir bin dört yüz yıl daha beklemeye takat kalmadı. Biz senin ümmetin yeterince hasret kaldık bu dünyada sana. Biz Peygamber yetimiydik. Sen yetimlere kıyamazdın. Senin yetimlerin senin sancağının altına senin şefkatine muhtaç. Bunca zaman gülleri koklayarak özlemimizi dindirmeye çalıştık. Bizi de yetim Fatıma gibi sensiz koyma. Ukba’da sana yakın olanlardan şefaatine erişenlerden olmamız için dua buyur. Rabbim sana kıyamaz. Dualarını verir kat be kat sana. Âlemleri senin için yaratan hiçbir şey yokken Arşa ismini ismiyle yazan yüce Rabbim ümmetini sana vermez mi? Vermez mi Ya Rasulallah? Binlerce salât ve selam üzerine olsun Ya Rasulallah. Binlerce salât ve selam üzerine olsun Ya Habiballah. Binlerce salât ve selam üzerine olsun Ya Nebiyyallah.

ENSAR
Sitemkâr sözler can yakıcı imalar kırgın yürekler kaldı Huneyn’in ardından. Elde edilen ganimetlerin tamamı Kureyş’e gitmişti çünkü. Resulullahın talebiydi bu. Onun arzusu Kureyş’in ileri gelenlerini İslama ısındırmaktı. Ensarın delikanlı yürekleri toyluklarından anlam verememişlerdi bu duruma. Niye niye kucak açtıkları Resul hakları olanı onlara teslim etmemişti. Oysa düşman Ensarın kılıcı ile dize gelmiş ganimetse Kureyş’e gitmişti. Ensar-ı Kiram anlayamamıştı bahtiyarlığın, anlayamamıştı onun parlayan nurunun aydınlığında ilerleme şansını. Rasulullah S.A.V. in kalbine kor düşürmüşlerdi zannettikleriyle. Sinedeki o ateş mübarek dilinden gönülleri yakan sözcüklere tebdil ediyordu adeta. Ey Ensar, siz yolunu şaşırmış müşrikler iken Allah sizi benimle hidayete eriştirmedi mi? Siz tarumar bir haldeyken birliğinizi kaybetmişken Cenab-ı Hak beni size göndererek sizi birleştirmedi mi? Siz fakir bir toplum iken Cenab-ı Mevla beni yanınıza irsal eyleyerek sizi zenginleştirmedi mi? Her bir soru bir ok misali saplanıyordu Ensar-ı Kiram’ın gönüllerine. Paramparça oldu yürekler. Öne düştü başlar. Bakamadılar Allah ve Rasulü sayesinde oldu derken Efendilerinin yüzüne. Ancak bu kasırga henüz sükût bulmamıştı. Bir başka söz fırtınası gönül kapılarını çalmıştı. Hayır, hayır ey Ensar, benim sorularıma olan cevabınız şu olmalıydı=
Herkes sana yalancı derken bize geldin, biz senin doğruluğuna iman ettik, kimsenin sana yardım etmediği zamanda biz sana yardım ettik. Kavmin seni kovduğu zaman seni biz sinemize bastık. Sen yoksuldun, biz seni malımıza ortak ettik. Ben Kureyş’lilere dünyalık verdim, bu doğrudur, ancak bu yaptığım küfürden yeni kurtulmuş gönülleri İslama ısındırmak içindir. Bu nedenle çok mal verdim onlara. Ey Ensar, onlar mallar koyunlar ve develerle evlerine giderken yurdunuza Peygamberle dönmeniz size yetmez mi?
Gözyaşları pişmanlıkla karışmış, ezik yürekler utançla sıkışmış, gözler kalkmıyordu yerden. Yetmez miydi resul, yetmez miydi onun sevgisi, yanlarında olup onlarla dönmesi. Yeterdi elbette, yeterdi onlara. Korkuları bir anda uçup gitmişti adeta. Resul dönmüyordu Mekke’ye. Ensarını değişmiyordu Kureyş’e. Sahip oldukları mücevher dünya zinetleriyle aynı kefeye konulabilir miydi? Resul-ü Zişana dokunmak, onun öğütlerini dinlemek onun gül yüzünü bir kere de olsa görmek için ne yollar tepmişti Üveys’ler. Mal da kim oluyor, dünya da nedir Allah Resulünün sevgisinin yanında. Onunla döneceklerdi Medine’ye. Onun gül yüzünü göre göre geçireceklerdi ömürlerini. Hem Ensara Resulullahın onlara olan sevgisini anlatmaya gerek var mıydı? O kendisi anlattı, kendisi haykırdı muhabbetini. Sizleri seviyorum ey Ensar dedi. Cenneti müjdeledi onlar. Arşın gölgesinde buluşmayı vaad etti. Sizi sevdi Resulullah ey Ensar. Sizden gelenleri, sizin torunlarınızı sevdi ta kıyamete dek. Çünkü siz yardımcıydınız. Siz yalnızlıkta açılan sımsıcak bir dost kucağıydınız. Siz yuva siz kardeş siz Ensardınız. Allah’ın Ensarları. Muhacirlerin Ensarı. Resulün Ensarıydınız.

FATIMATÜZ ZEHRA
Umutsuzca ağlıyordun. Gözlerinden akan yaşlar kalbindeki yangını söndürmeye yetmiyordu. Âlemlerin Efendisi Rabbine yürürken o çaresizce başında bekleyip iki cihan serverinin alnında öbeklenen boncuk boncuk terleri silmeye çabalıyordu. O babasının biricik evladı incisi latif ve nazik Fatıma’sıydı. Hz. Ali’nin pak zevceleri Hasan ve Hüseyin Efendilerimizin mutahhar valideleri Fatıma. Kalbi sıkışıyordu Fatıma’nın âlemlere rahmet olarak gönderilen yüce Nebinin ızdırabını görünce. Vay babamı ızdırabına. Vay babamı ızdırabına nidaları karışıyordu hıçkırıklarına. İki cihan güneşi üzülme bugünden sonra babanın üzerinde bir ızdırap olmayacak diye teselli ediyordu Fatıma’sını. O Fatıma’sını çok seviyordu, Fatıma’sı da onu. Hatice’sinden doyamadığı ellerinden kayıp giden cennet hatunlarının zirvesi olan o pak ve müşfik eşinden nebean etti ona. Hem analık hem de babalık etmişti. Çeyizini annen hazırlayamadı diyordu Efendimiz gözlerinden iki damla yaş süzülürken. Öksüzdü Fatıma. Ama babasının sevgisi o kadar büyüktü ki bu fazlasıyla teselli ediyordu onu. Aralarındaki o muhabbet herkesçe seziliyordu. Bir gün bir grup sahabi iki cihan serverinin huzuruna gelerek en sevdiği insanların isimlerini sordular ona. Bu sorunun ilk cevabı yine Fatımatüzzehra’ydı. Hz. Ömer dahi Rasulullahın senden daha çok sevdiği birini görmedim bu yüzden benim de babandan sonra en sevdiğim insan sensin diyecekti ona. Tek tesellisi bu değildi Fatıma’nın. Âlemlerin Efendisi onu çok güzel bir haberle müjdelemişti ahirete irtihal etmeden. Yakınları arasında kendisine kavuşacak ilk kişi oydu. Hüzünlü ayrılık gözyaşları bu muştunun ardından mutluluk ve tebessüme bırakmıştı yerini. Fatıma’nın müjdesi en mesud günü iki cihan serverinin Rabbine yürümesinden tam 5,5 ay sonra tecelli etti. Âlemlerin Rabbi olan Allah birbirine sımsıkı bir sevgiyle bağlı olan bu iki insanı daha fazla ayrı bırakmadı. Nihayetinde o da Rabbine ve her şeyden çok sevdiği babasına kavuştu. Hz. Meryem’den sonra cennetteki kadınların efendisidir o. Hatice’nin yadigârı, mü’minlerin annesi, dünyanın en şanslı evladı. Efendimizin Fatıma’sıydı o.

UKKAŞE’NİN TALEBİ
Ey Habibim Ahmed, Resulüm Muhammed. Senin için ahiret dünyadan daha hayırlıdır, çünkü dünya bir hayaldir. Âhiret ise bir hakikattir. Yakında razı olduklarını Allah sana verecektir. İstediklerini Rabbin yerine getirecektir.
Bu ilâhi sözler duygulandırmıştı yüce Nebiyi. Çünkü çok sevdiği ümmetinden ayrılık vakti gelip çatmıştı. Onlarla helalleşmeli, rızalarını almalı ve şahid ol Ya Rab demeliydi. Bilal-i Habeşi vasıtasıyla mescide toplamıştı bütün ashabını. Mübarek dilinden güçlükle dökülüyordu sözcükler. Sesi titriyordu konuşurken.
Ey Ashabım Allah’ın emirlerini size hakkıyla anlattım mı, size ömrüm boyunca tebliğat-ı İlâhide bulundum mu?
Nebinin bu içler yakan suali karşısında Ashab gözyaşlarına boğulmuştu. Elbette ey Allah’ın Rasulü. Bütün hakikatleri bize anlattın sen. Ta Mekke-i Mükerreme’den Medine-i Münevvere’ye kadar bize her türlü ifada bulundun diye cevap veriyorlardı yüce Nebiye. Bize Hakkı anlattın, insanlığı öğrettin. Bizleri puta ateşe taşa tapınmaktan halâs buyurdun. Bir ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a ibadeti öğrettin diyerek şükranlarını ve sadakatlerini ifade ediyorlardı ona. İçine bir an olsun su serpilmişti Peygamber-i Zişanın. Ancak tedbiri elden bırakmamalıydı. Mü’minlere kimin benden hakkı varsa gelsin alsın diye seslendi. Fakat ıt çıkmamıştı kalabalığın içinden. Kimin sesi çıkabilirdi ki böyle bir sual karşısında. Onun ümmetinin üzerine hakkı olduğu halde o böyle sesleniyordu Ashabına. Efendimiz kararlıydı. Aynı suali üç kere ardı ardına tekrarladı. Ancak son defasında=
“Allah aşkı için kimin hakkı varsa gelsin alsın” dedi. Fakat topluluğun içinde doğrulmaya çalışan bu zat da kim. Bu ihtiyar ne isteyebilirdi Resul-ü Ekrem’den. Bu ne cüret diye bakıyordu herkes birbirinin yüzüne. Heyecandan donup kalmıştı mü’minler. Ukkaşe’ydi bu ihtiyar sahabi. Ukkaşe söze başladı. Herkesin hayrete kapılmış gözlerinin gölgesinde=
Anam babam sana feda olsun Ya Rasulallah. Sualinizi birkaç kez tekrar ettiğiniz halde ben kalkmadım, ancak sonuncu ısrarınız ve büyük andınız karşısında dayanamadım. Ya Rasulallah sizinle beraber bir harbe iştirak etmiştik. Bir nedenle açık olan sırtıma vurdunuz. Aynı kırbaçla size kısas yapılmasını talep ediyorum dedi ve ortalık bir anda karıştı. Feryatlar figanlara karıştı. Olamaz diyordu herkes, bu ne cüret, bu nasıl bir talepti. Nasıl kıyabilirdi Ukkaşe âlemlerin Efendisine vurmaya. O şefkat timsali insana bunu nasıl yapabilirdi. Oysa o mü’minler için ümmeti için ne kadar çok sıkıntıyı göğüslemişti. Sıddık-i Âzam Hz. Ebubekir doğruluyordu kalabalığın içinde. Sizin yerinize ben kısas olayım Ya Rasulallah. Ya Ukkaşe bana vur. İki cihan serveri otur ya Ebubekir. Senin niyetini biliyorum cevabını verdi biricik yaverine. Hz. Ebubekir’in ardından Hz. Ömer Hz. Osman Hz. Ali de aynı niyeti beyan ettiler Efendimize. Ancak o yüce Nebi onları da yerlerine oturtuyordu birer birer. Bilal-i Habeşi’ye “Ya Bilal hemen git. Hane-i Saadetimde bulunan kızım Fatıma’ya selam söyle. Benim harpteki kırbacım kendilerindedir. O emaneti al getir buyurdular. Bilal bu emir karşısında hüngür hüngür ağlamaya başlamıştı. Allah’ın Resulü kendisine kısas yaptıracaktı. Nasıl dayanırdı yürekler, nasıl dayanırdı. Nasıl getirecekti o kırbacı. Onun mübarek sırtına vurulması için nasıl getirecekti Ukkaşe’nin kısası için. Bilal’in takati yoktu ama koşuyordu çünkü Efendimiz emretmişti. Ne olursa olsun hemen yerine getirmeliydi bu yüce emri. Fatıma validemizin evine ulaşmıştı ağlayarak. Heyecanlı dokunuşlarla çalıyordu kapıyı. Fatıma validemiz kapıyı açtı. Buyur Ya Bilal. Bu ne telaş. Hz. Bilal soluğu kesilerek babanız Ya Fatıma Efendimiz kırbacını istiyor. Şaşkınlık içinde kaldı o Betül kadın. Allah Allah daha önce hiç böyle istememişti kırbacını. Yoksa bir sefer ya da harp mi var, ne var ya Bilal. Bilal-i Habeşi söylemek zorundaydı. Ne diyebilirdi doğruyu anlatmaktan gayrı. Hayır ya Fatıma hayır. Harp da yok seferde. Babanız Ukkaşe tarafından kısas olunacak ya Fatıma kısas. Fatıma’nın da dermanı kesilmiş, dudakları titremeye başlamıştı. Ne diyorsun ya Bilal sualiyle gözyaşları boşalmaya başladı. Koşuyordu Fatıma Hasan bir yanında Hüseyin öbür yanında mescide gidiyordu. Engel olmalıydı o büyük insana kıyılır mıydı. Nasıl bir mü’min peygamberin karşısına böyle bir taleple çıkabilirdi. Bilal varmıştı mescide. Kırbacı uzattı elleri titreyerek Allah’ın Rasulüne. Fakat Hz. Hasan ve Hüseyin ortalığı birbirine katarak feryat ediyorlardı. Dedeciğim dedeciğim sizin yerinize biz kısas olunalım biz diye yalvarıyorlardı ağlayarak. Ama tüm bu olan bitene rağmen Ukkaşe diretiyordu. Dönmüyordu sözünden. Allah’ın Resulü bu işin hemen son bulmasını istiyordu. Ukkaşe’ye uzattı kırbacı. Ancak Ukkaşe’nin teklifleri henüz bitmemişti. Ya Resulallah. Bana vurduğunuzda vücudum çıplaktı. Aynı şekilde olmasını istiyorum. Allah’ın Resulü mübarek sırtlarını açar açmaz öyle bir parlaklık ve nur zuhur etmişti ki adeta gözler kamaşıyordu bu nurun güzelliğinden. Bu ışık iki omuzu arasındaki nübüvvet mührünün aydınlığıydı. Ashab heyecanlıydı. Hayır ya Ukkaşe, kıyma Resulullaha. Sesleriyle hüngür hüngür ağlamaktaydı. Fakat beklemedik bir olay oldu o anda. O piri fani bir ok gibi elindeki kırbacı fırlatıp nübüvvet mührünü öpmeye başlamıştı doya doya. Ağlıyordu hıçkıra hıçkıra. Sana nasıl vurabilirim Ya Rasulallah. Bizim varlığımızın sebebi sensin. Ben bu vesile ile o nurlu mührünü öpmeye nail oldum. Benim sende ne hakkım olabilir. Ashab-ı Kiram’ın hüzün gözyaşları sevinç gözyaşlarına dönüşmüştü. Resul-ü Ekrem A.S. da bu duygu seline kapılmışlardı. Kim ki cennette benim arkadaşımı görmek istiyorsa Ukkaşe’ye baksın buyurdular.
Kızgınlık ve hayretle bakan gözler artık gıptayla bakıyordu ona. Nübüvvet mührünü öperek yüksek derecelerle erişmişti o. Cennetle müjdelenmiş Allah’ın Resulünün övgüsüne mazhar olmuştu Ukkaşe. Ne mutlu sana ey Ukkaşe. Ne mutlu sana.

HZ.EBUBEKİR
Ne güzel dost ne güzel yârendin sen Ya Ebubekir. Seni Peygamber sevdi. Her şeyden evvel Allah sevdi. Hani bir gün Efendimiz sana bir yüzük vermişti de üzerine Lâ İlâhe İllallah yazdırmanı istemişti. Senin o ummanlar kadar geniş gönlün elvermedi küçücük yüzükte bile Allah ve resulünün isimlerini ayırmaya. Yüzüğe Lâ İlâhe İllallah Muhammedurrasulullah yazdırdın. Allah’ın çok hoşuna gitmişti o latif davranış. Emretti Cebrail’e, çabuk git buyurdu. Habibimin yüzüğüne Ebubekir ismini yaz. Çünkü Ebubekir benim ismimle Habibimin isminin ayrı olmasını uygun bulmadı. Ben de Habibimin ismiyle Ebubekir ismini ayırmayı uygun görmedim demişti. Peygamberlerden sonra insanların en faziletlisi. Aşere-i Mübeşşere’nin ilki. Bütün güzel huyların zirvesi. Cömertlikte kimsenin geçemediği. Ne güzel insandın sen. Ne muttaki ne şerefli bir kuldun sen Ya Ebubekir. Sen rabbini ben ondan razıyım o da benden razı mı hitabına mazhar oldun. Dünyadayken cennetle müjdelendin. Sen ne güzel bir doğrulayıcıydın. Allah Rasulü ne derse doğrudur diyerek sadakatini gösterir, müşrikleri çileden çıkarırdın. Bu yüzden Sıddik’tın. Bu yüzden ismin kâinatın Efendisi ile beraber anılmaktaydı. Sen öyle bir insandın ki, Rabbin senin çektiğin içten bir aha karşılık neler lutfetmişti sana. Senin sıkıntılarının dahi güzel sonuçları olmuştu. O günlerde Rasulallah Ashabıyla cihad hazırlığı içindeydi. Bu cihada gitmek için yanıp tutuşan henüz 15 te çiçeği burnunda bir mert vardı. Nevfel. Efendimizin yanına gelerek ona bu isteğini arz etmişti. Ancak bir sorun vardı. Nevfel’in hasta anası razı değildi bu gidişe. Ancak Nevfel cihad aşkıyla yandığı için ısrar ediyordu. Anacığının yüreği dayanır mıydı onun bu onun bu yalvarışlarına
Hatemül Enbiya Fahir-i Kainat efendimizin yanlarına gelerek ''Ya Rasulallah ben şu oğlumu sana teslim ediyorum. Savaşta senin sevdiklerinin yanında olsun dedi. ve Onu Resul-ü Zişan efendimize emanet etti. Resullullah çok sevinmişti bu duruma .
Nevfel kılıcını kuşanıp bir aralan gibi küf far üzerine kükremeye başladı meydan-ı harpte...Çetin bir savaştı.Ve sonunda Annesinin korktuğu başına gelmişti,Nevfelinse ençok arzuladığı şey...ŞEHADET..
Nevfel bir ok yarasıyla şehit düşmüştü.
Efendimiz onun şahadet haberini aldığı zaman'' Allah sana rahmet etsin .Yarın huzur-u ilahide bu başın arşın altında ve misk kokusu içinde olacaksın'' diye dua buyurdu ve ardından cenaze namazını kılıp defnettiler.
Efendimiz ayak parmaklarının üzerine basarak yürüyordu namazın ardından. Bunun hikmeti sorulduğunda şöyle buyurdu İki cihan güneşi.''Beni peygamber olarak gönderen Allama yemin ederim ki; Nevfel in Cenazesine gelen meleklerin çokluğundan ayaklarımı basacak yol bulamıyorum. Bir melek kanadını benim ayağıma serdi de ona basıyorum''.buyurmuşlardı.
Harp bitmişti.Medine de bekleyen kalabalıklar içinde Nevfel in yaşlı annesi de vardı. Resul-u Ekrem i görür görmez huzuruna varıp Nevfel in halini sordu.Efendimizin gözleri doldu.
Kelimeler boğazına düğümlendi.
Nasıl söyleyecekti ne diyecekti bu yaşlı kadına
Mübarek işaret parmağıyla arkasından gelmekte olan hz. Ali yi işaret etti.O da Resullullahın söyleyemediği bir şeyi söylemekten kaçındı.
Nevfel in annesi Askerlerin en arkasında bulunan senin yanına gelmişti ya Ebubekir
Sen mübarek sakalını ağzına alıp:
''Ya Rabbi Habibin gönül yıkmaktan sakındı. Nevfel in şehit olduğunu söylersem ona muhalefet etmiş olurum.Söylemezsem yalan olur .Sen bana yardım et. Ya bana ilham ile ne diyeceğimi bildir. Ya da bu hatun un kalbine sabır ve tahammül gücü ver. dedin.Ardından mübarek sakalını ağzına alıp
'' Ya ALLAH'' nidasını eder etmez .........bir de ne göresin.
Okun yaydan fırladığı gibi.Nevfel Atına binmiş,
Elinde bir kılıç Kan revan ,içinde Tozu dumana katarak gelmektedir.
Doğruca huzuruna varır.
Buyrun beni çağırmışsınınız ye Ebubekir elini öper... Ashaba şaşkınlık içerisindedir.
Efendimiz bu arada mescide girip namaz kılar. Nevfelde ardından mescide girer. Hatamül enbiya:
''Bu ALLAHın ayetidir. ''dedi.
''Acaba kimin sebebiyle zuhur etti?''.
İşte tam o sırada Cebrail (as) gelerek ALLAH’ın selamını getirdi:
''Ye Resulallah şükür secdesi eyle. Cenaba-ı ALLAH İsa (as) gibi senin ashabından birine de ölüleri diriltmek salahiyeti verdi. hZ. Ebubekir bir daha ALLAH deseydi. Bütün şehitler diriltilecekti.''
Kainatın efendisinin o mübarek dudakları senin sakalından öptü ve:
''Hak teali sana büyük bir ikramda bulundu. ALLAH a hamdı olsun ki bana Hz İsa gibi ölüleri diriltme izni verilen bir ümmet nasibe etti.''dedi.
Sen ne güzel bir ümmettin
Ne güzel bir kuldun ki Rabbim senin üzülmene dayanamadı.
Senin için ye Ebubekir en sevdiği şehitleri bile diriltmeye kalktı.
Sen ne güzel ALLAH dostuydun Ya Ebubekir ne güzel.

NEYLESİN
Ey bütün mahlûkatın yaratıcısı, ey bütün efendilerin efendisi. Ey dualara cevap veren Allah’ım. Biz Muhammed ümmeti senin merhametine sığındık. Aczimizi kavrayamadığımız için döndürme yüzünü bizden. Sen bizleri sevmezsen kimler sevsin Allah’ım. Sen sevmedikten sonra neylesin Yunus cenneti. Neylesin vaad ettiğin huri kızları. Sen razı olmazsan çevreleyip kuşatmazsan hele de rahmet nazarıyla bakmazsan mahşerde neylesin Muhammed S.A.V. neylesin ümmet-i Muhammed. Ey cömertlik ve ihsan sahibi. Ey azamet ve ululuk sahibi. Gerçek sultan senken başka sultanlara boyun eğdik. Senden gelen ihsanları kullarından zannettik. Asıl zenginlik asıl azamet asıl kerem sahibi sensin. Sen Ğafursun Rahimsin. Her dönüşten sonra yine sana gelsek affedensin. Affeder misin Allah’ım?
Ey her şeyin kendisine boyun eğdiği ey her şeyin kendisine döndüğü, ey her şeyin kendisine yöneldiği bizi sana döndür ki, alınlar kalkmasın secdeden. Sen bizi huzuruna layık görmezsen biz senin kıblende sana secde edebilir miyiz? Bizi evinde görmek istemezsen Kâbe’ye bir adım dahi atabilir miyiz atabilir miyiz Allah’ım? Ey kullarına yeten ey kullarının dertlerine her türlü devayı veren. Ey sevilenlerin en hayırlısı olan Allah’ım. Kullarına ihsanlar verdin. Her baharda çiçeklerle donattın kâinatı. Konuk olduğumuz şu dünyada sen kullarına ne güzel mihmandar oldun. Sen mihmandarların da en hayırlısısın. Şükürden âciz olan biz kulların hep istedik sen hep verdin. Cömertlikle ikram ettin. Sen bizleri pek çok sevdin. Ne çok sevdin Allah’ım. Asıl zenginlik asıl azamet asıl kerem sahibi sensin sen Ğafursun Rahimsin. Her dönüşten sonra yine sana gelsek affedensin. Affeder misin Allah’ım?
Ey ahdinde vefalı, ey vefasında kuvvetli olan, sen ki âlemlere rahmet olan resul-ü Zişana makam-ı Mahmud’u vaad ettin ki bunu vereceksin. Sen her ezan-ı Muhammediden sonra bunun için sana el açan mü’minleri geri çevirmeyeceksin. Şüphesiz ki sen vaadinden dönmezsin. Habibinin gönlüne ümmet sevgisi salan sen. Kimbilir onun sevdiklerini ne çok seversin. Asıl sen sevdin Muhammed’in yetimlerini. Zaten sen sevmezsen, sen bizleri affetmezsen neylesin Muhammed S.A.V.Neylesin ümmet-i Muhammed. Sen bütün noksan sıfatlardan münezzehsin. Senden başka ilah yok ki bize imdad etsin. Her dönüşten sonra yine sana gelsek affeder misin? Affeder misin Allah’ım?
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap