Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997

Gönderen Konu: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997  (Okunma sayısı 7278 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

erten86

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 6995
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 239 kez
  • Rep Puanı: 1
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #30 : 26 Şubat 2019, 20:51:33 »
Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...
 

enes

  • Kahraman Üye
  • *******
  • İleti: 1710
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 172 kez
  • Rep Puanı: 4
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #31 : 22 Mart 2019, 10:37:14 »
Allah razı olsun teşekkür ederim
 

Mehmedim

  • Administrator
  • *
  • İleti: 11761
  • Etkinlik:
    0.2%
  • Tesekkur Edildi: 310713 kez
  • Rep Puanı: 584
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #32 : 30 Ekim 2019, 22:51:18 »
Albüme Flac Kalite Olarak Ekledim
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 
Bu mesaj icin tesekkur eden uyeler: kardelen01

kardelen01

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 9346
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 2302 kez
  • Rep Puanı: 54
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #33 : 31 Ekim 2019, 21:13:27 »
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Albüme Flac Kalite Olarak Ekledim

ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 

yusuf35

  • Super Moderator
  • *
  • İleti: 319
  • Etkinlik:
    0.4%
  • Tesekkur Edildi: 1132 kez
  • Rep Puanı: 8
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #34 : 30 Kasım 2019, 23:56:15 »
Teşekkürler
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم
 

mehmet ali

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1344
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 607 kez
  • Rep Puanı: 5
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #35 : 16 Ocak 2020, 21:09:10 »
Teşekkür ederim ALLAH razı olsun
 

menomenli

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3039
  • Etkinlik:
    0.6%
  • Tesekkur Edildi: 542 kez
  • Rep Puanı: 150
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #36 : 22 Kasım 2020, 19:10:09 »
Allah razı olsun
 

erkandyk23

  • Kıdemli Üye
  • ******
  • İleti: 1318
  • Etkinlik:
    0.8%
  • Tesekkur Edildi: 331 kez
  • Rep Puanı: 3
  • Cinsiyet: Bay
  • ÇORUM
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #37 : 14 Nisan 2021, 20:55:57 »
ALLAH RAZI OLSUN KARDEŞİM
 

hakansen967

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3623
  • Etkinlik:
    4.6%
  • Tesekkur Edildi: 868 kez
  • Rep Puanı: 574
  • Cinsiyet: Bay
    • ilahisözleri.net
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #38 : 24 Ağustos 2021, 11:44:57 »
SERENAT
Bu müzik seninle başladı. Bu çalkantılı akım, kayaları yumuşatan bu ağrı, dikkati unutturan imge, bu geçmiş zaman sayfalarında özlenen saat. Her gün biraz daha kendimizden uzaklaştığımız zamansız ve mekânsız kaldığımızda gecede. Artık kendimi seninle tanır ve tanınır oldum. Bir yokluğu mu kucakladım diye düşünmedim hiç. Sorular sorup Formüller aramadım. Sınırsız bir akıma dönüştü zaman. Bir eski zaman yarasını daha kanattım yeniden. Yazgı dedim teslim oldum muazzam esmerliğine. Bir miladi tarih olsun istemedim, ama deprem başladı, sarsıldım ve sırrımı sundum sana.
İnsanlar gecikmiş bir gecenin kıyılarında tuhaf ve emanet rüyalar görürken kurnaz olmayı aklından geçiren adamları sevmedim. Bir terazi almadım elime, hep vermek istedim takvimlere ve saçlarıma aldırmayıp her gün boğulacağım dalgalarına alışarak denizinde martıları sevmenin sarhoşluğunu yaşadım. Bu yeniden doğmak ve yağmurlara alışmaktı.
Birlikte yürüdük yeniden anlam kazanan kelimelerle. Gece trenlerini sevdik akşamın kalabalık saatlerini, tenha sularını bir ırmağın, badem çiçeklerini. Bir sıcaklığa tutunup öylece hayatı ve ölümü yokladık. Gecenin serin suçlarını paylaştık gizlice. Çarşıları karanfil kokuyordu şehrin ve eşkıyaları yoktu. Bilmiyorum, bilmiyorum kaç ömür sığdı bir gecenin düşlerine Salt duyguya dönüştük. Rehin kaldı aklımız. Esmerliğin katıldı toprağa, bekçi düdüklerini sevdik.
Gittin tozlu bakışların kaldı, çıldırtan hüznün. Şehrin kaderi değişti yoruldum sabahları sevmedim artık
Uyanmak korkunçtu anladım gecenin kehanetini. Yalnız kaldım kıyında. Kaybolmuş bir denizin yasını tuttum. Düşlerimde solgun çiçekler görüp ağladım. Umutla sarıldım telefonlara. Soğuk yüzlerinde cesaret aradım. Hep yüzümü çarptım aynalara, yorumsuzdu sözlerim. Kalp ağrıları, içimde sessizce dans eden akrebin hüneri, bir hayatın makyajını. Yüzünün güzellik reçetelerini. Bir mecnun kimliğine bürünüp seni anmak artık zor. İçimde en harlı ateşler, senden kalan bir iz gibi. Bir uyarıya dönüşüyor hatıran, bir mahrem çığlığa. Geriye kalan nedir şimdi. Ey bir türlü denizini bulamamış nehir. Korkunç şüphelerle titreyen aklımız bilmeli artık bu çalkantılı gökyüzünün altında melekle insan telefonla sekreter arasında fark var. Aynalar susuz tayfaları unutup bize bakıyorlar. Delice aksediyor ruhumuza
doğrular ve yanlışlar. Artık öfkemi ve yenilmişliğimi serin sulara batırıp yeni yorumlarla bir melek ordusuyla bakmalıyım yüzüne. Çünki yeni güzelliklerin tablosunda yine sen varsın. Olgunlaşan bir meyvenin bilgelik derslerini öğrendim. Varoluş sırrım seninle tamamlanıyor anlamasan da.
Zaman geçiyor, geciken bir akşamın kıyısında martıların deniz görmemesi hakikate aykırı. Bahar diyorsan içinde dalgın gözlerini açıp hayata katılmanın tutkusu seni de tanımlamalı. Çünki her şey biraz daha aşikâr ve hızla yayılıyor. Çiçeklerden usanıyor ve çocukları sevmiyorsun. Yılan ve akrep günleri içine giriyor, yalnız ve hatırasız kalıyoruz. Öfkesi kabaran bir adam geçiyor yanımızdan, saç modellerinin ne anlama geldiğini soruyor. Hızla solan ve soyulan duygular çevremizde içimiz daralıyor
Kâğıtlara sarılıyoruz tabletlere ve köleliğe. Kirlenen ve eskiyen şeylere, yeni alışkanlıklarla tanışıyor unutuyoruz yorumsuz bir habere dönüşüyor hayatımız.
İşte rüzgârımız, bir defa daha son defa esiyor ülkenden. Ben ne kadar sabırlı ve sarışın olmayı öğrensem de telefonlara aldırmıyor ve anlaşılmıyor sesim. Yağmura ve bulutlara daha yakın bir depremi gizliyor içinde. Bir işaret bekliyor senden. İçimdeki mağarada sonsuz yankılar. Hayatımızın gelecek sayfaları önünde dağlara doğru sonsuz bir koşu. Yalvaran kelimelerle bir daha ıslatıp toprağını
Serin ve el değmemiş duygularımla güneşimi çocuklara veriyorum. İnsan olsak diyorum, ateşi yeniden tutuşturulan. Kralların şapkasına gülüp geçsek yakınlarından bir dervişin gözlerindeki huzuru bulsak
Serin rüzgârlarla uyansa bedenimiz, geçen zaman geometrisinde tuşlardan usanmış kâğıtlardan, sorulardan saatlerden bu kaçıp gelmelerden sıyrılarak yıldızına uzansam. Çoban ateşinin içine gizlenerek şehirlerimizin gurur kalelerine askerlerimizi göndersek. Başımız dönse sevinçten. Beklenen günler gelir mi geri. Yeniden yeniden sevsek güvercinleri.

ARTIK BAHAR YOK KAPIMIZDA
Artık bahar yok kapımızda. Artık bahar yok kapımızda, sen yoksun. Ne gök kandilleri yanıyor etrafımızda, ne sebil çeşme akıyor ayağını uzatarak. Zoruzor bir tayf vuruyor bir yanımdan. Her tarafım biraz mor biraz lacivert. Sen gelirdin de adımı ünlerdin, adım Ahmet. Bir gün yeğenim olurdun, öbürgün amcaoğlu olurdum sana. Ne çok severdin şiirlerimi. Kimse bilmezdi ellerim neden şakaklarımda. Ellerim ki sarıydı biraz. Biraz kırmızı, habis bir kor girmişti koynuna. Sevgine inat sevecen. Ama ama severdin sebil çeşmeyi. Mezar başında bir demet karanfil. Artık bahar yok kapımızda. Sen yoksun. Fecrin tomurcukları üzerimizde açmayana dek dönmeyeceksin. Sen gittin biz kaldık gülü açılmadık. Topukların beyazdı biraz karlıydı başın. Ellerinde güvercinler geçti ansızın leylak mevsimi. Bir gün bitme gibi sen gittin beni burda beni burda bu sararmış güz yaprakları arasında bıraktın. Artık bahar yok kapımızda, sen yoksun. Sel gibi akıp giden bir cadde, seni alıp götürdü bir Cuma günü. Geçtin ve göz kırptın. Çatladı hüzünden çiy taneleri. Uzaklara çok uzaklara giden adımına. Göksu tepesine selviler arasına. Artık bahar yok kapımızda, sen yoksun. Fecrin tomurcukları üzerimizde açmayana dek dönmeyeceksin.

ÖLÜMLER VE AYRILIKLAR
Ölümler ve ayrılıklar üzerine uzunca bir türkünün yorumu=
Hey, hey, hey kardeşim hey. Hey benim yeni doğmuş bir kuzu gibi yaşamalara deneysiz kardeşim hey. Sonsuz bir ıssızlığı uğuldar şimdi uçurumlar. Düşeni yutan doyumsuz devlerdir yar başları. Elele tutuşup da koşup oynadığımız günler ne çabuk geldi geçti. Göz açıp kapamadan baharın örtüsüne bürümüş dağlarda geceyi avucumuza doldurup bir yıldız gibi bile ağmadan. Hey benim kar çiçeği gibi ömürsüz ve nazlı kardeşim hey. O sözleri hatırlıyor musun, hani o ağıt dolu türküyü. Yüreğimizi ortaya koyup da söylemiştik. Askere giden kocasına yün çorap ören şişleri minik bir çocuğun oyun olsun diye çekip ipleri gerisin geri söktüğü ve bu yüzden yarım kalmış işleri ağlayan küçük gelinin türküsü. Dağlar çiçek verir meyveye yatmaz, ölüm aman vermez sözü uzatmaz deyip de uzayan türküyü. Söylerken bir yalnızlığı yaşamıştık ikimiz de. Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim göçmen kuşlar gagasından düşmüş bir buğday gibi göğermeyi gözleyen suya ve güneşe hasret kardeşim hey.
Toprağın damarlarına su yürüdü. Can yürüdü dağlara. Bir çığlık gibi karın sinesini delip yürüdü otlar. Kuzular düştü toprağa ana rahminden. Küskün ağaçların sitemine döndü kuşlar ve dereler. Şırıl şırıl binlerce yıllık bir ahenge akıyor. Dünyanın yekpare su olduğu günlere. Sen, sen gözümün bebeğinde bir dağı küçüldün şimdi. Su gibi aksana. Önünde engel mi var ki. Ey benim çığlarda yitmiş gibi belirsiz ve güzel kardeşim hey. Bir kara bulut çöktü üstümüze. Tam da güneşe kavuştuğumuzun türküsünü söyleyecektik. Bir kara bulut çöktü. Ellerimizi uzatıp uzatıp da acının yakasını yırttık. Bir kara bulut çöktü. Ateşi yaktık da dağ başında donmadan yel üfürüp söndürdü. Bir kara bulut çöktü üstümüze.
Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim içi gitmiş sürüsünü arayan kanadı kırık göçmen kuş gibi yitik, fırtınalarda bunalmış kardeşim hey. Bahar vurdu aydınlığını yeryüzünün bağrına. Kuşlar döndü. Minik bir serçenin çılgın naraları karışmada günışığına. Sen buna orta halli bir sevincin çığlığı da diyebilirsin. Ağaçlar bile attı üzerinden o tembel ve ölü toprağı serpilmiş durgunluğu. Domurlar ha patladı ha patlayacak. Ama kim. Dağbaşında yalnız ve kırık bacak, anasının yokluğunu meleyen bir çelimsiz kuzu kendini. Uğultu vuracak kayboluşların yek başına ve körpe sessizliğine.
Hey benim anası yitik çelimsiz kuzum. Kanadı kırık göçmen kuş gibi körpe ve yalnız kardeşim hey. Bir düş sıyrılıp çıkar karanlığın sayfaları arasından. Seyreltmeye durur alaca şafakta bir kenti. Bebekler ölür yüreğimde. Durgun geceler. Bebekler ölür. Bebekler ölür seslerin çığlıkların dumura uğradığı yerde. Evler, evler ergin bir delikanlı uykusuna gömülür. Duvarlar katı bir gerçek. Sözlerin parça parça boğazıma düğümlendiği yerde bebekler ölür yüreğimde. İri bir tohumu ağaç eylemişken gözümde, gönlümden bir el çeker, toprak vermez. Bebekler ölür yüreğimde bir. Bir düşü yaşıyorum. Uyku ile uyanıklık arasında gibi gökyüzü çığlık çığlık yırtılıyor üzerimde.
Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim boynunda bir lale gibi evlerin ve apartmanların ve insanların ve kentlerin yorgunluğunu yaşamanın kısası gibi taşıyan yüzü yerde kardeşim hey. Bir öğüttü bu kentler dağlı yanlarımızı törpüledi. Yani mertliklerimizi ve doğruluklarımızı. Beş vakit namaza ayarlı günlerimizi yani. Şimdi grevlerde tükenen bir berrak sudur delikanlı öfkemizin posası. Bir zincir gibi bizi sarmış. Caddelerde harcanan gerilmiş bir yumruktur dağı kararan yüreğimizden söküp atmak için göğü yansılayan aydınlık dağı. Birazcık ücret artışı, sonsuz bir boşlukta. Hey benim bir yenilgi bayrağı gibi gurbetlere çekilmiş kardeşim hey. Bir yanda kent, bir yanda dağ, ortada dağılan ve dağlanmış bir yürek. Hey hey hey kardeşim hey. Hey benim acılara, ayrılıklara ve yalnızlıklara düçar naçar kardeşim hey. Biz ki yaşama acemicisi bir yavru kekliğizdir de önce bildirildiğince sonra deneye deneye tanırız dostu düşmanı. Geçerek yılan deliklerinden. Yoklar ve anlarız ki bu kayadır kavidir korur kem gözlerden. Bir Nisan sabahı sözgelimi. Parıl parıl şakımaktadır hayat. Göğün yüzüne karşı. Bu apansız kararan bulut, bu fırtınadır ve başımızda bir avcı kuş gibi dolanmaktadır ölüm. Dünyayı çağlardır kasıp kavuran fitne yürürlüktedir ve gülüm bizim elimizde mazlum ve babayiğit silahlar seçilmiş sözler fişeklerdir. Bil ki bize vaad edilmiştir yarın. Hey beni bir dağ gibi zulme ve yarına yürüyen kardeşim hey. Bir toprak yol uzayıp gidiyor güneşin doğduğu yere. Aydınlıkların inkârı ve zulmü boğduğu yere. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek. Gelecek günlerin harmanından ve yüreğimizden geçerek.

KELEBEK KANADINDA SURLAR
Öl mü desem seni anlatırken
Yoksa dağı sararak yaran nehri mi
Sana benzetsem
Anamdır anlattığım, anamdır anlatamadığım
Gözlerini tevekkülle dağların ardına yatıran çınar
Seni anlatmaya böyle başlayacağım
Ve sözlerin yetmediği yerde
Yardıma yağmurları çağıracağım
Sen geceleri beklerdin
Seni beklerdi teheccütler
Mevsimler değişir, değişmezdi geceler
Hayat çatık avuçlarımdan sızardı dudaklarıma
Ak bir nehir olurdu bedenimde
Ben beşiğimde gurbet ezgileriyle büyürken
Anam içindir seçilmiş sözlere bunca yalvardığım
Anamdır anlattığım sandıkça yarım bıraktığım…
Küçük bir çocuk gibi her gece korkak
Kentlerden kaçıp kucağında ağladım…
Bir dağ görsem erişilmez
Ya da dev gemileri kucaklamış okyanus
Kavuştum der sarılırım,kollarım yetmez..
Gözlerim ilişir gökte beyaz bir buluta
Anam diye bağırırım beni işitmez…
Bir çocuk annesiz sokakta
Ben şehirde seni ararım…
Seni beyaz kuş tüyüne benzetsem
Akdeniz’liye anlatırken imbat desem
Ve seni bütün anneler adına
Bütün çocukları seni adına sevsem….

GÜNEŞİ YAKALAYAN ADAM
Güzel insanlar gider sessiz bir yağmur kalır
Ellerimizin yalnızlığına yıkılırken gurbet
Bizi parmakla sayılmayan acılardan geçirip
Bir hatıra kadar bölünmez dostluklara çıkarır
Camlara veda kelimeleri yazarız sonra
Hüzün bir gölge gibi yürürken duvarlarda
İnsanlar anlamaz dünyamızı kardeşlerim
Çoğaltıp sessizce avuçlarımızı dualarda
Yürüyelim bahçelerde bir bahar gibi
Kocaman bir yürek çizelim toprağa
Ağlamak yok diyorum ne kadar yağmur yağsa da
gün olur bir sevda gibi kararlı adımlarla
O güzel dost ansızın çıkar gelir
Dudağında eskiyen kaç hasret şarkısıyla
Kalbimizin avuçlarına kardeşim
Öper öper sonra bırakır toprağa
Şimdi içinizde dönüyor değirmen
Taç yıldızı mehtap ve yüzlerce gönülden
Eşsiz bir sevdaya dönüşen musiki
Çağırıyor güneşi yakalayan adamı
Bakışlarımıza halka halka vuran umut
Ellerimizde uzayan yağmur yalnızlığı

GAZEL
Derdime dermana gel ey,
Her yanım melal denizi
Bizarım nevbahardan ümitsiz katlime fermana gel ey.
Yıkıldı saltanatım gönlüme hazan şimdi,
Dökülür hayalinle maziden birer birer
Söylemem derdimi kimseye hicabımdan ,
Leyla yalnız hakikat, mecnunsa yalan şimdi.
Kahretme ne olursun, al hançer vur sineme.
Billahi kalmadı hiç sabır da mecal şimdi.
Hüküm giydiğim yollar uğramaz diyarıma ,
Senden yana talihim yalnızca ziyan şimdi.
Gönlümü hangi dağa salayım Ferhat diye
Hangi zehir dindirir ihanet acısını.
Ya sen gel ya da gönder katlimin fermanını.
Kalmadı tahammülüm her yanım mansur şimdi.
Derdime dermana gel ey, her yanım melal denizi
Bizarım nevbahardan ümitsiz katlime fermana gel ey.

ELLERİMDE BİR PARÇA İSTANBUL
Bitkin bir yolcu gibi geliyor akşam
Yağmurun anılarımı yağmaladığı yerde
Özgürlüğü kuşanıyor balıkçı türküleri
İnce bir hayal gibi düşerken içime İstanbul
Yüzümde kuşları ele veren isyan
Yalnızlığımı zehir gibi saklıyorum içimde
Yüreğimde ki sevdadan ümidim kesilince
Kendime uzun bir ayrılık beğeneceğim
Yırtıp, fotoğraflarda yorulan mutluluğumu
Bu şehirden gideceğim
****
Oysa martılara yetecek kadar yalnızlığım vardı
İçine istanbul, denizler ve ellerinde sığardı
Sevdalar yüklü yüreğimden
Kuşlar bir türkü gibi boşalırdı.
****
Şimdi dışarıda sessiz yağmurlar yağıyor
Hüzün bin parçaya bölünürken anılarda
Bakışlarında ki mahçupluğa sığınıp
Aşka başlangıçlar düşünüyorum
Bir sigara tutuşturup parmaklarıma
Gideceğim
Ellerimde bir parça İstanbul kalacak
Yüzümde tükenirken hüznün şekilleri
Suskunluğum olacak isyanı aşan
Oturup ağlayacağım bir çocuk gibi
En çok yağmurlardan utanacağım
O zaman ben gideceğim…

DİLARA
Önce cinnet basar ufuklarımı
Sonra ihanetler
Lügatimizi tarihe düşmediler Dilara
Umutlarımız ki Halepçe
Hangi yerime merhem ola
Hangi acıma ağıt yakasın
Günah dağlarıma yel değse ne olur
Yıkılsam meydanlarda
Pusu kurmuşlar Dilara
Yürek zindanlarına düşeli pusu kuruldu bakışlarıma
Savur saçlarını Dilara
Kahır topladım bak
Bunlar intiharlarım
Bunlar cevapsız sorular
Bunlar umutlarım saçlarına
Savur saçlarını Dilara
Savur umutlarını
Bu ülke, bu şehir, bu gece
Hiç kimseleri anlamıyor Dilara
Vurgun vurgun üstüne
Kahır kahır üstüne
Bu beden, bu can bu yürek
Sabır sabır Dilara
Bu gaip yolların garip yolcusu
Ben olmasam kahrolayım Dilara
Savur saçlarını Dilara
Savur yüreğimi
Savur güllerimi
Bunlar ki kaygılarım
Bunlar dünlerim, üzüntülerim, bunlar yarınlarım
Yarın yok söylemiştim Dilara
Bunlar umutlarım saçlarına
Savur saçlarını Dilara
Savur umutlarını
Tarih zulüm Dilara bu can pazarında

BİR ADAM
Gül yüzlü çocuklar da gitti
Arkalarında bir ah bırakarak
Artık sende olmayacaksın
Şehrin gecelerine hüzün taşıyacak bir adam
Hiç öksüz kalmamıştım senden önce
De bana ağıdımı kimler duyacak
Kim silecek gözyaşlarını gözlerimin
Sana yanan ben, bana kimler yanacak
Şehrin gecelerine hüzün taşıyacak bir adam
Yağmurlar yağacak ak düşmüş saçlarıma
Senin saçların ıslanmayacak
Bu cüzzam yalnız bende kalacak
Dudaklarında gülüşüm olmayacak
İsmin dudaklarımda bir ah kalacak
Şehrin gecelerine hüzün taşıyacak bir adam
Mektuplar yazacağım meçhul adreslere
Mektuplarım cevapsız kalacak
Artık sen olmayacaksın
Yağmurlar saçlarımı yakayacak
Güller katilim olacak
Gül yüzlü çocuklarda gitti
Arkalarında bir ah bırakarak
Yalnız yalnız bir ahım kalacak
Ah… Ah… Ah…
Yalnız bir ah kalacak
Şehrin gecelerinde hüzün taşırken bir adam
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
 

andrewmemut

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 2614
  • Etkinlik:
    0.2%
  • Tesekkur Edildi: 251 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Abdulbaki Kömür - Dilara Şiir 1997
« Yanıtla #39 : 19 Temmuz 2023, 01:41:31 »
ALLAH Razı Olsun Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık çok Teşekkür ederim