Yusuf Can - Şiirleri

Gönderen Konu: Yusuf Can - Şiirleri  (Okunma sayısı 3137 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

YasarAmca

  • Administrator
  • *
  • İleti: 708
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 43934 kez
  • Rep Puanı: 132
  • Cinsiyet: Bay
    • Ilahi-Ezgi.com
Yusuf Can - Şiirleri
« : 28 Nisan 2009, 03:11:44 »

Yusuf Can - Şiirleri (8 / 48:05)
---------------------------------
 Yusuf Can - Ey Kudus   ( 02:38 )
 Yusuf Can - Ey selahattin   ( 06:32 )
 Yusuf Can - İnsan   ( 04:53 )
 Yusuf Can - Nureddin Şirin -Şeyh Ahmed yasin (süper)   ( 06:18 )
 Yusuf Can - Sen Gittin   ( 06:26 )
 Yusuf Can - Senden Geri   ( 04:56 )
 Yusuf Can - Seni Sevmek Hazalım   ( 05:49 )
 Yusuf Can - Sizin Hiç Anneniz Öldümü   ( 10:29 )
Bu icerigi gorebilmeniz icin yapmaniz gerekenler:
  • içeriği görmek için tesekkur butonuna tiklamaniz gerekir (Mesajin sag kosesinde)




kenankamil

  • Ziyaretçi
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #1 : 31 Mart 2011, 16:24:27 »
paylaşım için teşekkürler eline sağlık
 

ilahiezgi

  • Kahraman Üye
  • *******
  • İleti: 2956
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 1488 kez
  • Rep Puanı: 0
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #2 : 14 Ocak 2013, 11:31:54 »
Allah razı olsun.
 

diamon63

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 3761
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 198 kez
  • Rep Puanı: 6
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #3 : 03 Kasım 2014, 21:54:27 »
ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 

hak aşığı

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 6057
  • Etkinlik:
    2.6%
  • Tesekkur Edildi: 3711 kez
  • Rep Puanı: 85
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #4 : 31 Aralık 2016, 00:29:12 »
Teşekkür ederim ALLAH razı olsun
 

HARUN

  • Administrator
  • *
  • İleti: 3327
  • Etkinlik:
    7.2%
  • Tesekkur Edildi: 32125 kez
  • Rep Puanı: 5
  • Cinsiyet: Bay
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #5 : 29 Ağustos 2017, 11:58:19 »
ALLAH RAZI OLSUN
 

erten86

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 6991
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 248 kez
  • Rep Puanı: 1
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #6 : 20 Mart 2019, 23:22:46 »
Allah (C.c.) Tüm Müslümanlardan Razı Olsun İnşaallah...
 

kardelen01

  • Emektar Üye
  • ********
  • İleti: 9341
  • Etkinlik:
    0%
  • Tesekkur Edildi: 2327 kez
  • Rep Puanı: 54
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #7 : 31 Ekim 2019, 21:02:12 »
ALLAH (C.C) Razı Olsun kardeşim.
Paylaşım İçin Teşekkürler
Ellerinize ve  Emeklerinize Sağlık
 

Hasan_54

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 4135
  • Etkinlik:
    3.2%
  • Tesekkur Edildi: 525 kez
  • Rep Puanı: 150
  • Cinsiyet: Bay
  • ☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽
    • MEKKE FM
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #8 : 15 Eylül 2021, 21:52:53 »
Emeği Geçenlerden ALLAH Razı ve Memnun Olsun...
☾☆ Mekke'ye Hasret Gönüller İçin, MEKKE FM ☆☽

owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
owner  :  Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap
Merkez :  Sakarya
 

hakansen967

  • Vip Üye
  • *****
  • İleti: 3634
  • Etkinlik:
    3%
  • Tesekkur Edildi: 893 kez
  • Rep Puanı: 574
  • Cinsiyet: Bay
    • ilahisözleri.net
Ynt: Yusuf Can - Şiirleri
« Yanıtla #9 : 23 Temmuz 2022, 23:18:26 »
EY KUDÜS
Babamı hiç öpmedim. Güneş doğduğundan beri bayramlar bayramı şenlikler şenliği kovalıyor.
Şehit üstüne şehit düşüyor.
Babam demir parmaklıklar arkasında kölelerin tutulduğu duvarların ötesi.
O gün ne zaman o gün ne zaman parmaklarını kırılacağı gün ne zaman.
Baharında ölüm yaşayan çocuklar
Dünyalar kadar Umudun Kudüs kadar yüreğin var senin korkma
Hüzün ki En Çok yakışandır Sana
Baharını da Umudunu da çalanların olsun zulüm
Vazgeçme Yılma ve yıkılma Kudüs ki en çok yakışandır sana.
Hayatı orta yerinden kırılan çocuk korkma
Yıldızlar kadar düşlerin var senin
Kudüs kadar büyüktür hayallerin
Özgürlük ki kalbinde başlayan bir yangındır
Korkma
Elbet yetmez onu söndürmeye namlular
Elbet yetmez onların hıncı
Yetmez özgürlük şarkılarını susturmaya
Rüyalarına siyah hüzünler düşen çocuk
Barutta ateş de düşer bir gün toprağa
Söner kül Olur kötünün hıncı.
Kudüs ki sevdandır yakar gönlünü
Korkma yangınım üstüne de serpilir Bahar acıların üstüne de serpilir umut.
Korkma ölümün üstünde de yeşerir hayat
Kalbinin orta yerinden vurulan çocuk korkma.
Öldükçe çoğalıyor hayatın
Düştükçe yükseliyor çığlığın
Aktıkça çoğalıyor taşların
Kara günlerin ortasından renkleniyor hürriyet
Bilmediğin seslere özlemin son bulmasın
Savaştıkça savaştıkça kurtuluyor Kudüs’ün unutma.

EY SELAHATTİN
Dün seni gördüm düşümde, başını önüne eğmiş derin derin düşünüyordun, hüzünlüydün ağzını bıçak açmıyordu… Öfkeliydin, ağlıyordun… arada bir etrafına bakınıp hayıflanıyordun…
Dün seni gördüm düşümde, elinde kılıcın boynunda egalin vardı, yetim çocuklar karşılıyordu seni. Bir meşale olup yanıyordu türküler, bir umuttu görünen, buruk bir umut… oyun arkadaşlarının çoğu yoktu artık Filistinli çocuklarının. Az önce atılan bir füzenin ürkütücü sesinde öldüler, ne basit bir ifade, alışılmış bişey… Öldüler… Geride kalanlar ise birer savaşçı, her an gelecek ölümü beklemekteler. Oyuncaklar yıkıntıların altında, okullar birer harabe, kitaplarında kan desenli resimler
Marşlar söyleniyordu radyolarda, büyükler moral veren konuşmalar yapıyor, herkesi kenetlemeye çağırıyorlardı. Bölünmüştü halklar, bölünmüştü toprakları… Tanklar ilerliyordu zeytinlik bağlarında Filistin’in, yerle bir oluyordu güller, laleler… kan akıyordu çeşmeleri dumanlar yükseliyordu evlerden, geride harabe evler ve cansız bedenler, çocuklar direniş şarkıları söylüyorlardı aynı ağızdan. Bir kelebek hafifliğinde uçup gidiyorlardı, boyunlarında yalancı memelerle yalancı dünyadan göçüyorlardı… Bir çocuk seni çağırıyordu “teal ya selahaddin, teal”
Dün seni gördüm düşümde, elinde kılıcın, tehevvürden dişlerin birbirine geçirmiş, kaşlarını çatmıştın, suretin asık, öfkeliydin, ağlıyordun… çocuklar dizlerine tutunmuştu… seni karşılıyordu şehidler, en önde Ahmet yasin, şikaki, rantisi, meşal ve binlerce şehid… başları dikti, sana gülümsüyorlardı, ellerinde senin sancağın… sonra sen konuşuyordun… üzgündün, kederliydin, kırılmıştı sesin, kırılmıştı ayakta duran her şey…” biz böyle bırakmamıştık buraları, petrol kuyuları ölüm kusmuyordu” ellerini açıyordun ilahi makama “ya rabb şu sultanlıkları yerle bir et, rahatına düşkün ve zillet içinde onursuzca yaşayanları utandır rabbim”
Ey selahaddin; zalimleri böylesine cesaretlendirenler kim? evimizin içine kadar girdiler, namluların gölgesinde namusumuz ve kadınlarımızın gözü önünde kırılan onurumuz… Daha ne kadar dişlerimizi sıkacağız, sıkılacak diş kalmadı ağzımızda; Dilleri lal, kulakları sağır gözleri kör, dilsiz şeytanların bakışları arasında reva görülen katliamlar daha ne kadar seyredilecek televizyon ekranlarında? Farkında değiller mi riyakârlığın böylesine, beş vakit huzura duranların duaları nerede? Yoksa dua da mı etmiyorlar? Cenneti garantileyenler nerede, hani günahtan arındırılmış kitlelerin önderleri… ey eyyub-i yek olan ümmet’in bağrına Yahudi kurşunu değil, bizi içimizde bölenler ve sırtımızdan hançerleyenler parçalıyor.
Dün seni gördüm düşümde… sen geliyordun ve okşuyordun çocukların saçlarını. Omuz vermiştin eli sapan gençlere, yüreğini ortaya koyuyordun ama tanıdık yerlerden zehir zemberek telkinler geliyordu. seni ve sancağını taşıyanları kınıyorlardı, sizi taşlıyorlardı Beyrut’un, Filistin’in sokaklarında…
Biliyorum selahaddin; gördüğüm düş öfkelendirecek birilerini, hatta lanetleyecekler beni. Biliyorum cehennemde bana yer ayıracaklar. Söyle ey selahaddin; cehennem Filistinli annelerin yüreği kadar mı kor? Filistin kadar mı? Ahh Filistin! Sevdam, ilk kıblem, kirli ellerin işgalindeki mabedim. Yanı başında bir masa kurulmuş ve her türlü oyunlar oynanmakta. Senin üzerine zar tutuyorlar büyük kumarbazlar.
Çocukların kanı üzerine, annelerin gözyaşları üzerine, yıkılan evlerin enkazı üzerine… Topraklarımız şimdi herkesin gözü önünde gasp ediyorlar ve herkes sadece seyrediyor. Gel ey selahaddin, gel şu gözü yaşlı ümmetin hatırına, gel ki gördüğüm düş gerçeğe dönüşsün… Rabbimin yardımını getir, rabbimin yardımıyla gel…Teal ya Selahaddin, teal…

İNSAN
Geceye teslim hayaller, prangalarda çığlık çığlık yalnızlık ve tövbelerle dolu cihan, masal diyarlarından uyan. Ateş kor gibi yanan. Zemheri yalnızlıktır içimde olan. Ateşin alnındaki kan. Ben sabra âşığım, mühürlenmiş dünyam. Az kaldı kıyamete buram buram dua. Bir avuç toprak ve insan ne fark var, geriye kalan figan, tövbelerde hıçkırık, haykırışta dua, yanmayan ateşe cehennem deva. Sonsuzluk hançer hançer bedenimde. Kıyamet gün gibi içimde. Düşler kurulur geceye. Berrak berrak. Toprağı yağmur değil ben besliyorum. Üşüyecek birazdan güneş ve dünya vurgun yemiş sabır gülleri kalkamaz ayağa Zambaklar titrek titrek. Hayaller kırık dökük. Merhem yok mu cihanda. Tek çare sabır. O da muallakta. Ben sabra âşığım, mühürlenmiş dünyam. Az kaldı kıyamete buram buram dua. Bir avuç toprak ve insan ne fark var, geriye kalan figan, tövbelerde hıçkırık, haykırışta dua, yanmayan ateşe cehennem deva. Cehennem yanıyor avaz avaz yankılar duyuluyor. Tabiat güçsüz düşmüş Dicle kıyılarından ırmak olmuş gözler, bir silahın namlusundan. Kalpler buruk, boyunlar bükük. Kalbimin yerinde taş var. Rahmeti unutmuş bir bahtiyar kadar bir bahtiyar kadar. Ben sabra âşığım, mühürlenmiş dünyam. Az kaldı kıyamete buram buram dua. Bir avuç toprak ve insan ne fark var, geriye kalan figan, tövbelerde hıçkırık, haykırışta dua, yanmayan ateşe cehennem deva

ŞEYH AHMED YASİN
Gün kanla doğar bu sabah,
Filistin tıpkı Kerbela,
Yine bir can feda,
Gül biter Kudüs yolunda,
Ve bir günün seherinde,
Kanatlandın şehadetle,
Göçtün sen ebediyete,
Ey şehit Şeyh Ahmet Yasin,
****
Ah ne yücedir ey Şehit,
Senin kuşandığın sevda,
Alır Rahman’a götürür,
Uğruna öldüğün dava,
Ve bir günün seherinde,
Kanatlandın şehadetle,
Göçtün sen ebediyete,
Ey şehit Şeyh Ahmet Yasin,
****
Ey şehadet senin için,
Bu canlar yanar için için,
Gönül beklerde gelesin,
Hasretin dinmez bilesin,
Ve bir günün seherinde,
Kanatlandın şehadetle,
Göçtün sen ebediyete,
Ey şehit Şeyh Ahmet Yasin,
****
Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum!
Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah!
Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim!
Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim!
Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına Sana şikâyette bulunuyorum.
Sana şikâyette bulunuyorum!

SEN GİTTİN
Sen gittin evimin adresi, kapımın zili gitti
Sen gittin sazımin teli, kuşumun dili gitti
yangınlar düştü yüreğime, ıssızlaştı şehir
sokaklara hüzün yağdı, gözlerime yağmur
üstüme kapandı kapılar, ben kapandım içime
günlerce haftalarca ağladım
kırık bir ağaç dalında,
öksüz bir kuş gibi kaldım
Sen gittin
hazanlar başladı ömrümde
yaprağa duran ağaçlarım gitti
umutlarım gitti, baharlarım
tutam tutam saçlarım gitti
dudağımda şarkılar yarım kaldı
bardağımda rakılar
bir de yüreğimde kanayan şiirler
masamda sigara izmaritleri kaldı
ben kaldım öylece ortalarda tesellisiz
bir de yıkıntım
Sen gittin
Şiirlerim öksüz kaldı
kalemlerim, defterlerim
ellerim, gözlerim, kirpiklerim
yüreğimde kalkıp giden gemilerim
dillerim öksüz kaldı
ne varsa dağıldı geride kalan
çöl oldu şiiristanım
hayalim, düşistanım
Sen gittin
kemanım yayım, güneşim ayım
mutluluk payım gitti
kara bulutlar çöktü üzerime
sen gittin sustu kalbimin bülbülü
soldu bahçemin gülü
bağrımı yoldu yokluğun
Sen gittin ağzımın tadı
mutluluğumun adı gitti
yaslı yaşım, gamlı başım
zehir aşım, otuz yaşım kaldı
bir de ben kaldım öyle boynu bükük ortalarda
yastığımda yağmur hıçkırıkları bir de
ve yüreğime batan cam kırıkları her gece
Sen gittin hayalim düşüm
sevincim gülüşüm, servetim işim gitti
sen gittin, özlemin yüreğimde
yokluğun kirpiğimde çoğaldı.
umudum gitti, gururum gitti
her gece oturup ağladım
ıslandı ekmeğime karıştı korkunç acı
gülmek nedir unuttum gitti
Sen gittin
ömrüm insafsız ayaklarına toprak oldu
kavruldu bahçelerim çiçeklerim soldu
acılarım içimde fışkıran kan,
gönlüm rüzgarlarda savrulan yaprak oldu
sen gittin yaslandığım duvarlarım yıkıldı,
güvendiğim dağlarım
her gece yıldızlara bakıp bakıp ağlarım
Sen gittin, çakıl taşlarım
yürek vuruşlarım
sevgi kuşlarım gitti
yaralı bir ceylanın bakışında yaralı kaldım
her yerde izimi sürüyor avcılar
harcanmışlığın, terk edilmişliğin koynunda
korunmasız, savunmasız kaldım
Sen gittin anlımın kara yazısı kaldı
kalbimin sızısı
gittin işte o gidiş
bir daha dönmedin geri
yarısı sende kaldı kalbimim,
yarısı bende ezgili
ah seher yeli
ardında kara bulutlar, kara günler
ve her gece soğuk ölümler kaldı
hasretin kaldı bir de ölüm gibi
ben kaldım öyle deli, öyle divane ortalarda
Sen gittin, masal bitti, ben bittim…

SENDEN GERİ
Bize senden sonra yaşamak düştü
Bir zamanlar n’olaydı da onunla aynı göğe bakıyor,
aynı hurma ağacının altında dinleniyor olsaydım diye geçirirdim aklımdan.
Bugünse emin değilim; emin değilim yüzüne bakabilecek olmaktan.
Biz artık kendimizden bile emin olmadığımız günlere geldik.
Oysa sen en düşman kesilenin bile dilinde emin olandın.
Hiçbir yağmur arıtmıyor bizi.
Arıtmıyor ve hatırlatmıyor bize onu göndereni.
Ne sevdiğimiz bir şehir var ne de sevildiğimiz.
Kendi içimizde bile gidecek bir yer bulamıyoruz.
İçimizde yeşermeyen emniyet çiçekleri tomurcuklanmıyor dışımızda da.
Sen ey soluğu çağlara şifa olan!
Sen yamalı elbisen ile oturduğun o kuru hasırın üzerinde
kaybolup gidiyorsun gökdelen bakışlı yüreklerimiz karşısında.
Hiç kimse kahrolmuyor Ömer gibi
ve istemiyor hiç kimse senin gibi ki
dünya onların olsun ahiret bizim.
Gündüzlerimiz bir sızı bizim, gecelerimiz ucube bir şey.
Ne tenimizde bereket var, ne gönlümüzde, ne soframızda, ne sözümüzde.
Ey karnına taş bağlayan adam!
Ey bir gün olsun sofrasından tok kalkmayan adam.
Yağlanmış gövdelerimizi taşımaktan yoruldu bizim ayaklarımız
kollarımız bezgin günsonu evlere taşınan torbalardan.
Dünya yetmiyor bize
bir dualık bir yer yok kalbimizde
Senden sonra yaşamak düştü bize
çetin günlere kaldık
sönmüyor içimizdeki yangın
bir bakışın etmiyor cümlelerimizin toplamı
N’olaydı o Allah ve Rasulünü sever dediğin
sahabeden bir garip adam olaydım
ellerinde yamadığın bir çarık olaydım
razıydım kahrına yaşamanın, razıydım acısına yaşamanın.
Bize senden sonra yaşamak düştü.

SENİ SEVMEK HAZALIM
Seni sevmek, hazalım
acılar içinde kıvranan bir güvercinin
yüzündeki tebessüm olmaktır
seni sevmek, hazalım
özgür yaylalarda koşuşan bir ceylanın
yüreğine düşen korku olmaktır
hazalım seni sevmek
gökyüzünde bir mavi gül
ve okyanus ortasında bir gümüş gerdanlıktır
hazalım seni sevmek
Sahra’da yağmur altında sırılsıklam kesilmek
ve Sarıdeniz’de kuraklıktan kasılıp kavrulmaktır
sevmek hazalım seni
Harlem’de mavi gözlerle sarı saçlarla
Pretoria’da simsiyah bir vücutla dolaşmaktır
Seni sevmek, hazalım
Fırat’ı tersinden akıtıp Karadeniz’e dökmektir
hazalım seni sevmek
Tel – Aviv’de müslüman
Berlin’de yahudi olmaktır
seni sevmek bil ki
Ayn – Zeliha’da balık tutmak
ve güzelliğin karşısında
bir yengeç gibi hareketsiz kalmaktır Eğirdir kıyılarında.
Seni sevmek, hazalım
kız çocuklarının ayağında kırmızı papuçlardır
ve çizmelerine kar doldurmaktır erkek çocuklarının
hazalım seni sevmek
Dicle gibi dul kalmaktır Hasankeyf geçidinde
türküler yakmaktır Kızılırmak gibi delikanlı
güzel atlara binip kanat açmak
ve bir bulut gibi yol almaktır Kapadokya semalarında
seni sevmek, hazalım
bir asker gibi üşümektir Leningrad önlerinde
bir tank gibi dalmaktır Prag sokaklarına
bil ki seni sevmek
bir elinde güllerin dikenlerini
bir elinde dikenlitelleri tutmaktır
seni sevmek inan ki
namlunun ucunda açan gülü koklamaktır Beheşt-i Zehra’da
hazalım seni sevmek
gece boyunca bombalandıktan sonra bir şehrin
minarelerinden yükselen sabah ezanıdır.
Seni sevmek, hazalım
kurşunu arkadan yemektir Melikahmet Caddesi’nde
Cebelitarık üzerinden gemiler sürmektir Endülüs topraklarına
ve nar yetiştirmektir Elhamra avlusunda
seni sevmek, hazalım
önünde seccade
arkanda hayının hançeri
seni sevmek, hazalım
Addis Abiba, Buenos Aires, Kuala Lumpur
ve bir de Çemişgezek
hazalım seni sevmek
kalbimin dili
gönlümün seli
ömrümün gülü
ulemanın piri
Şubat’ın biri
alınlarda toprağın kiri
bir ben olmak benden içeri
hazalım, gözrengini Manavgat suyundan almaktır seni sevmek.
Seni sevmek, hazalım
uğrunda ölümlere gittiğim kutlu dâvâ
ateş, toprak, su ve hava
elem yecidke yetimen feava
hazalım seni sevmek
Kıbleteyn Mescidi’nin her iki kıblesi
yetim bir çocuğun el öpmesi
Molla Mansur’un yitik ülkesi
seni sevmek, hazalım
Şubat, Haziran, Sonbahar
ve bir de Ferverdin.
Seni sevmek, hazalım
su üstüne yazı yazmaktır
hazalım seni sevmek
“cogito ergo sum”
“ex oriénte lux”
“veni vidi vici”
ve bir de “komşusu açken tok yatan bizden değildir”
seni sevmek, hazalım
kar ile doldurmaktır çaydanı
canana adamaktır canı
İbrahim Sediyani’nin dört zindanı
( Diyarbakır / Tahran / Nairobi / Brüksel )
ve dördünü birden bir arada yaşayabildiğim
yeryüzündeki tek şehir olduğu için
kendimi yalnızca İstanbul’da özgür hissetmektir.
Seni sevmek, hazalım
kucağında kitapla doğmak
ve elinde kalemle ölmektir
hazalım seni sevmek
dünyanın neresine gidersen git
yine de Üsküdar sahilini özlemektir
seni sevmek, hazalım
günahımdır rüzgar gibi yüzüme çarpan
ve sorumluluğumdur dev dalgalar gibi üzerime üzerime gelen
hazalım seni sevmek
görmediğini varmış gibi sevmek
ve sevdiğine yokmuş gibi davranmaktır.
Seni sevmek, hazalım
hani büyük kırmızı güllerin kenarları siyah
ve sanki yanmış olur ya
hani mağara ağızlarında kılıç gibi sarkmış buzların
üzerine çamur lekesi yapışır ya
hani yağmura yakalanınca
bir tane yağmur damlası
çocukların burun ucunda asılı kalır ya
hani ümitlerini yitirip de bitkince oturunca toprağa
düşüncelere dalınca kendini kahredercesine
farkında olmadan elindeki çubukla toprağa
bir şeyler çizersin ya
hani ateşin rengi bazen maviye çalar
bazı göller kurdun gözleri gibi yemyeşil olur ya
inan ki, sana şiir yazmak kadar zordur hazalım
seni sevmek.

SİZİN HİÇ ANNENİZ ÖLDÜ MÜ
Sizin Hiç Anneniz Öldü mü? Benim Öldü
Kalk anam kalk, ALLAH aşkına kalk
bak mevsim umut mevsimi
papatya mevsimi, gül mevsimi
mevsim bahar
dağlar kar
suların coşup taştığı zamandır…
Kalk yarasına merhem olduğum kalk
ben geldim uyan da bir bak
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz n’olur
yatma öyle çaresiz
aç gözlerini yaşadığını bileyim
gülersen güleyim
ağlarsan gözyaşını sileyim
oynat kirpiklerini bulutlar uçsun gözlerinde
bahar yağmurları yıkasın saçlarını
ölmek gerekiyorsa ben öleyim…
Kalk anam kalk, ALLAH aşkına kalk
ben geldim uyan da bak
kime bu nazın, kime bu küsün
bu inat niye
konuş benimle, ALLAH aşkına konuş
yatma öyle sessiz, öyle nefessiz kurban olduğum
bir ses ver, bir nefes
yaşadığını bileyim…
Kalk anam kalk, ALLAH aşkına kalk
ben geldim uyan da bir bak
saklandığımız kovuklarda
şidetli yağmurlar yağsın yine
rüzgarlar essin, fırtınalar kopsun, şimşekler çaksın
koynuna al beni, sarıl sımsıkı
başımı göğsüne yaslayayım
yeneyim bütün korkularımı
ve sen beni hiç bırakma, bıkma n’olur
Koynuna al yine,
sarıl sımsıkı üşüyorum
korkuyorum yıldızlar uykuya yattığında
tut elimden güneşe götür beni
saçları sümbül anam, yanağı gül anam
sayki, küçük bir çocuğum daha hiç büyümedim
şimdi ben ne yaparım, nereye giderim
kime gösteririm kanayan dizlerimi…
Uyan anam bak sümbül vakti, gül vakti
bin hayat tomurcuğu umuda kızarır dallarda
usul, ağır, yorgun uyuyor bedenin
ah ne kadarda güzelsin anam
uyan kurban olduğum uyan da bir bak
rüzgar vakti dağlarda, sevda vakti…
Tut elimden kırlara gidelim
beyaz papatyalar toplayayım sana
düşersen yalnız kalırım
gidersen öksüz
taşıyamaz yüreğimin ağrısını hiç bir beden…
Kalk ALLAH aşkına kalk
böyle yapayalnız boynu bükük koma beni
senin sıcaklığından ayrı, sevginden uzak
kime koşarım, nasıl yaşarım böyle bir başıma
teninin kokusunu özledim anne, sımsıcak nefesini
yavrum diyen o nazlı yumuşacık sesini
hadi uyan canyoldaşım, gözbebeğim
sarı gülüm, altın kalplim, iyilik meleğim
gözlerime acılar yağdıran
kalk ki, yine türküler söyleyeyim sana
Ey dağlar taşlı dağlar
başı telaşlı dağlar
ben anamı yitirdim
gözlerim yaşlı dağlar
Bağların gülü kaldı
gamlı bülbülü kaldı
ah komşular komşular
ben annemi yitirdim
boynum bükülü kaldı
Kalk anam kalk ALLAH aşkına kalk
sensiz bu yürek nasıl dayanır
derdini kalem olup yazmaya, dil olup söylemeye
sana sarılmayı özledim, nazlanıp darılmayı
kanayan gözlerimde sızılar akıyor bak
kırmızı yağmurlar yağıyor üzerime
ıslanıyor sensiz kalan yanım
hadi uyan yüreğini öptüğüm
koma beni buralarda yalnız
bırakıp gitme
yıkılırım
kahrolurum
bir kez değil, her gün bin kez ölürüm…
Sarıl ki
kokun sinsin tenime anne
sevgin işlesin yüreğime
bu yalancı dünyada kimim varki senden başka
gözlerimden öpecek, üstümü örtecek
karanlık soğuk gecelerde…
Kalk anam ALLAH aşkına kalk
karanlık çöküyor bak goncagül sevinçler üstüne
boynunu büküyor yaşam
yaralı ceylanlar meliyor uzak dağbaşlarında
turnalar da geçmiyor artık
kalk ALLAH aşkına kalk
sen bir maral ol, ben ceylan
dağlar gökkuşağı olsun, ovalar seyran
Sarıl sımsıkı tenim ol, beni bırakma
tut ellerimi benimle ağla, benimle yan
benimle uyu, benimle uyan
birlikte çıkalım dağlara bak yayla zamanı
ben munzur suyu olayım, sen teyran
sen nisan ol, ben haziran…
ben küçük bir pınar, sen çağlayan
akıp gidelim koyun koyuna…
Sen yoksan kurur kurnalar
dereler susuz, koyunlar kuzusuz kalır
melemez bir daha ardından koyunlar
kan süzülür kirpiklerden yüreklere
keklikler de ötmez bir daha, turnalar da geçmez buralardan
bir daha koşamam çayır kuşlarıyla, yarışamam deli sularla
bastırıp göğsüme acılarımı küserim yaşama…
Kalk anam kalk ALLAH aşkına kalk
bulutlar da ağlıyor bak
kalk şiirler dizilsin yollara, türküler dizilsin
eğilsin önünde kavak ağaçları, akakasyalar
selama dursun çiçekler
yaşamın adı sensin, senin adın yaşam
düşersem omuzuna
üşürsem yüreğine yaslanayım
tut ellerimi sevinçlere yürüyellim anne
nasıl taşıdıysan beni dokuz ay karnında
ben sırtımda taşıyayım seni bir ömür…
Ah! nazlı anam
uzansam
dokunabilir miyim? yüreğindeki incinmişliklere
durdurabilir miyim? zamanı
gözlerinin içindeki yaşları öpebilir miyim?
anlayabilir miyim? yaşamı ve ölümü
anlatabilir miyim? acının dayanılmazlığını
yaşamın umursamazlığını
kim dinler beni…
Ey benim dağ dağ kalbime gömdüğüm nazlım
benki, düşleri ıssız nehirlere akan o küçük çocuğum daha
kar yağıyor, rüzgar uğultuları dışarda
al sıcaklığına sar beni, üşüyorum
ya gece, gecede üşür mü anne
kimsesiz kalınca
bırakıp gitme n’olur
Ben başımı nasıl taşlara çalmazım dağlar oy
gözyaşımı nasıl çaylara salmazım dağlar oy
ah komşular komşular hele deyin
ya ben nasıl, ya ben nasıl ağlamazım dağlar oy…
Sizin hiç anneniz öldü mü? Benim öldü!
Linklerin Gorulmesine Izin Verilmiyor. Kayit ol ya da Giris Yap